04.11.2004
Sonunda kampa gelebilmiş, duşunu almış ve rahatça uyumuştu. Gözlerini araladığında saat üçe geliyordu. Gözlerini ovuşturarak kendine gelmeye çalıştı ve yatağından çıkarak kıyafetlerini değiştirdi. Yatmadan önce dolaşmaya çıkacaktı ve kampı öğrenecekti. Son kez üstünü kontrol edip hazır olup olmadığına baktı. Bugün pek uzaklaşmayı düşünmüyor, aksine kampı dolaşıp hemen kulübesine dönmeyi düşünüyordu. Kulübeden çıkmadan önce kardeşinin şu an olmadığını fark etmiş, eğer akşam geldiğinde burada olursa onunla konuşmak isteyecekti. Onlarında buraya nasıl geldiklerini merak ediyordu. Kulübeye göz attıktan sonra kulübesinden çıkıp dolaşmaya başladı. Önce hangi tarafa gideceğine karar veremese de ardından denize doğru ilerlemeye başladı. Yolda gördüğü her melez –insan değil melez, burada insan yokmuş- ona bakıyor, sanki ilk defa görmüşler gibiydi, ki gerçektende ilk defa görüyorlardı. Henüz geleli bir gün bile olmamıştı ne de olsa. Denizin sesine kulak verdiği sırada sağ tarafa doğru esen rüzgar ve ağaç dallarının sesleri arasında gelen kuş sesleri daha çok dikkatini çekmeyi becermişti. Birden yönünü değiştirerek karşısında gördüğü ormana daldı. Ormanları çok sever, kuş ve hayvan seslerine bayılırdı. Birden içinden resim veya şiir defterinin yanında olmasını diledi. Her zaman böyle sessiz ve huzur verici ortamlarda yazmayı çok severdi. Kendine bir daha buraya gelirken defter getireceğini hatırlatarak ormanda ilerlemeye devam etti. Daha bugün kamptaki ilk günüydü. Mutlumuydu? Hayır! Ablasını kaybetmiş, annesinin üvey olduğunu öğrenmiş ve babasından ayrılmıştı, hem de bu ufacıcık yaşında. Ama elinden hiçbir şey gelmediği için buna da alışması gerektiğini biliyordu. Zaten istese de ne yapabilirdi ki kamptan mı kaçacaktı? Bu sadece kendi ve etrafındaki insanların hayatlarını tehlikeye atıyordu, görmüş ve yaşamıştı bunu. Bir daha da olsun asla istemiyordu. Onun yerine buradaki yaşamına alışmayı ve kendini geliştirmeyi planlıyordu. Bu zamana kadar babasının sözlerinin altında yatan gerçek demek ki buydu. Şimdi ona öğüt vermesinin sebebini anlıyordu. Bu düşüncelerle ormanda ilerlemeye devam ederken birden yolunu kaybettiğini ve nerede olduğunu bilmediğini fark etmişti. Gelirken düşüncelerine dalmış ve etrafını görmemişti bile. Sıkıntıyla iç çekip yere devrilmiş bir ağacın gövdesine oturdu. Havanın huzur verici esintisini ve hayvanların sesini şimdi daha iyi duyuyordu ama aldırış edemeyecek kadar da kafası doluydu. Kardeşi, geride bıraktığı arkadaşları, bu kamp, yeni insanlar, yeni yaşantı ve canavarlar… Hepsi çok farklıydı ve bir anda üzerine geliyorlardı. Ama biliyordu ki Lia bununda üstesinden gelmeyi başaracaktı. Kendi düşüncelerinden sıyrılarak ağaçların yapraklarını kısa bir süre inceledikten sonra artık havanın kararmaya başladığını ve geri dönmesi gerektiğini fark etti. Zaten yolu bilmiyordu, eğer karanlığa kalırsa yolu hiç bulamazdı. Yavaşça oturduğu yerden kalkarak etrafına bakındı ve geldiği yolu bulmaya çalışarak geri dönüş için harekete geçti. Yolda giderken de gülümsemeden edemedi. Kendisindeki bu hafıza olması ona bu zamana kadar hep avantaj sağlamıştı, şu anda olduğu gibi…