Heroes Of Olympus Yunanlı ve Romalı melezler karşı karşıya geliyor, güçler çarpışıyor! |
|
| New York'a kaçış | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Adialy Therence Athena Çocuğu
Lakap : Ad, Addie, Adia. Mesaj Sayısı : 99 Drahmi : 68 Kayıt tarihi : 28/10/11
| Konu: New York'a kaçış C.tesi Ekim 29, 2011 12:48 pm | |
| Sabah her zamanki gibi başlamıştı. Uyanmış, bütün kulübeler sıra olurken İris kulübesi'nde Abella'nın tam yanında durmuş, kahvaltıya gidip İris'e adak sunduktan sonra gün tüm yoğunluğuyla başlamıştı. Aslında oku Hermes kulübesinden Jackson'ın poposuna isabet ettirmeyi ve kılıç eğitiminde bir Ares kızından fena darbe yemeyi saymazsa, oldukça güzel bir gündü. Adialy buraya iyice alışmaya başlamıştı. Kampa bir yıl önce gelmişti ama sadece yazları geldiği için pek alışma fırsatı bulamamıştı. Daha çok diğer melezlerin arasına karışmış ve kendini kimseye belli etmemeye uğraşmıştı. Bu yıl bazı şeyleri değiştirmek için uğraşmaya karar vermişti güya kendine, ama kampa geldiğinde geçen seneki hali gibi bulmuştu kendini. Değişen tek şey kulübesiydi. Kampa geldiği ilk gün, sonunda annesi İris onu sahiplenmeye zahmet etmişti. Adialy ayağıyla bir taşa vurdu. Taş siyahtan maviye, maviden pembeye renk değiştirip normal bir taşın yapacağı gibi biraz ileri fırladı. Adialy'nin İris kızı olmasının en sevdiği yanlarından biri de -belki de tek sevdiği yanı- cisimlerin rengini arada sırada da olsa değiştirebilmesiydi. Bunu planlı yapmıyordu, istediğinde de yapamıyordu, sadece arada sırada duygularının çok yoğun olduğu anlarda dokunduğu cisim renk değiştirebiliyordu. Bunu kimseye söylememişti, kendi küçük sırrı gibi saklıyordu bunu. Öğle yemeğinde birkaç şey atıştırıp soluğu dışarıda almıştı Adialy. Herkes yemeğini yiyordu, Bay D. bile yemekhanede diyet kolalarına gömülmüştü. Kampta bir köşede voleybol oynayan ve oyun dışında hiçbir şey ile ilgilenmeyen satirler dışında hiçbir canlılık belirtisi yoktu. Bir şey dışında. Adialy gözlerini kısınca kulübelerin birinden çıkan küçük bir gölge gördü. Hızla ilerliyordu.... Thalia'nın ağacına doğru. Adialy onun kim olduğunu merak etmişti. Başına ne geldiyse bu merakı yüzünden geliyordu ama o merakından hiç vazgeçmemişti. Kampa baktığı tepeden aşağı hızla indi. Rüzgar gibi koşmasını ince, cılız bacaklarına borçluydu. Kızı belli bir uzaklıktan takip etmeye başladı. Kız bir kere bile arkasına bakmıyordu. Adialy onun herkesin yemek yediğine inandığını düşündü. Ne yazık ki bu doğru değildi. Kız birden ahırların olduğu yere sapınca Adialy'nin saklanacak yeri azalmıştı ama yine de rahat olabileceğini, kızın arkasına bakmadığını biliyordu. Kız ahırlara girerken beklemeyi düşündü ama sonra daha önce hiç ahırlara girmediği aklına geldi. Belki de girmek fena olmazdı. Kız girdikten birkaç dakika sonra o da ahıra girdi ve kendini at dışkısı kokan, kişnemelerle dolu, normal bir ahırdan tek farkı içindeki atların kanatlı olduğu bir ahırda buldu. İlk önce gözleriyle etrafı taradı ama o küçük kızdan iz yoktu. Bu kadar pegasusun içinde o kızı görmek çok imkansızdı zaten. Bu iyi, diye düşündü kız. Eğer ben onu göremezsem o da beni göremez. Kızın buraya geliş sebebi bir pegasus almak olabilirdi, Adialy'nin aklına gelen ilk şey bu olmuştu. Thalia'nın ağacına sadece nöbet sıraları varsa giderlerdi melezler, o kız da gizlice oraya yönelmişse, pek de nöbet sırası olamazdı. Bir pegasus da almaya geldiğine göre, kız kamptan kaçmaya çalışıyordu. Adialy buna o kadar şaşırmamıştı. Birkaç kere onun da aklından kaçmak gelmişti doğrusu. Ama bunu eyleme geçirecek kadar cesur olamamıştı. Küçücük bir kızın ondan daha cesur olması onun zoruna gitmişti doğrusu. Düşüncelerine dalıp kızı kaçırmak istemiyordu, bu yüzden gözleriyle hızla ahırı taradı. Kız gidecekse, Adialy de peşinden gidecekti. Sonunda gözü muhteşem güzellikte, siyah bir ata erişince durdu. Tam ona doğru ilerlerken arkasından bir hışırtı duydu. Kendisi gibi küçücük bir pegasusun yanında, Adialy'nin takip ettiği kız duruyordu. Ve onu görmüştü. | |
| | | Véronique Leandres Demeter Çocuğu | Kulübe Lideri | Melez Danışmanı
Mesaj Sayısı : 73 Drahmi : 52 Kayıt tarihi : 28/10/11
| Konu: Geri: New York'a kaçış C.tesi Ekim 29, 2011 2:55 pm | |
| Kampa geleli çok olmamıştı. Belki bir, belki iki hafta. Yine de yalnız hissediyordu kendini küçük kız. Ona annesinin ölmediği söylendiği zaman yaşadığı mutluluğu hiçbir şeye değişmezdi. Fakat onun bir Tanrıça olduğunu öğrendiğinde, on bir yaşında bir kızın bile şoka girmesine sebep olacak şeyler yaşamaya başlamıştı. Küçük bedeni, koca kulübenin ortasında çömelmiş çevresine bakınıyordu. Sadece yemeklerde dışarı çıkıyordu Véronique. Yabancılık çekiyordu, babasını özlüyordu. Kamptaki herkes ondan büyük gibiydi, ona en yakın yaşa sahip olanlar en az on üç yaşındaydı. Gözlerinden akan yaşları eli ile sildi. Bakışları duvarda asılı, yeşil saate kaymıştı. Henüz, sabahın erken saatleriydi ve bu da çoğu kişinin kahvaltıda olacağı anlamına geliyordu. Véronique için bu tek fırsattı. Kheiron gerçekten tatlı bir at adamdı. Fakat onun dışında burada durması için bir sebep yoktu. Babası güçlü bir adamdı. Kızını koruyabilirdi. 'Daha küçüksün.' dedi içindeki mantıklı sesi ona. Ama küçük kız onu dinlemeyecek kadar umutsuz hissediyordu kendini. Çoğunlukla herkesten ne kadar tatlı ve şeker olduğuna dair cümleler duyuyordu ve bundan bıkmıştı. Artık onu hiçbir şey vazgeçiremezdi. Ayağa kalktı ve minik fakat hızlı adımlarla odasına yöneldi. Odasındaki çekmecesine bıraktığı giysilerini karıştırırken, uzun yolculuğa uyacak şeyler arıyordu. Babasının ona bakması için tuttuğu kadın, ona her zaman düzenli ve uyumlu giyinmesi gerektiğini öğretmişti. Bu yüzden kız, en sonunda siyah bir kot pantolon ve üstünde çiçek deseni olan yeşil bir tişört giyinip dışarı çıktı. Kulübesinin kapısını kapatırken, oraya son bir kez baktı. Orayı özleyeceğini sanmıyordu, sadece birkaç hafta kalmıştı.
Çevresinde kimsenin olmadığından emin olduktan sonra emin adımlarla ilerlemeye başladı. Arkasına, yan tarafına, önü hariç hiçbir yere bakmamakta inat ediyordu. Eğer bakarsa, mantıklı tarafı onu kalmaya ikna edebilirdi. Çevresindeki yetişkinler, onun her zaman yaşına göre olgun bir kız olduğunu söylerdi. Véronique ilk defa olgun davranmak istemiyordu, yaşıtları gibi davranmak istiyordu. Babasının yanına gitmek ve onun, kendisine hiçbir şey olmayacağını, ikisinin eski yaşamlarına devam edeceğini söylemesini istiyordu. Belki Fransa'ya geri döner, yaşamlarını orada devam ettirirlerdi. Ahırlara girerken, göz yaşından ıslanmış suratında hafif bir tebessüm oluşmuştu küçük kızın. Ondan oldukça büyük pegasuslar arasında gezinirken gülümsemesi hala yüzündeydi. Fakat kararlılığı yavaş yavaş kayboluyordu. Bu pegasuslar, onun için fazla büyüktü. Onlara binmesi veya inmesi için yardıma ihtiyaç duyacağı kadar büyük. Fakat Véronique yardım istemiyordu, o her şeyi tek başına yapmak istiyordu. Güçlü olduğunu ve her ne kadar yaşı küçük olursa olsun kendi kendisine yetebileceğini. Ahırın içerisindeki pis koku, kızın işini aceleye getirmek istemesine sebep olacak kadar da ağırdı. Yine de zaman ilerledikçe o kokuya alışmaya başlıyordu. Adımları yavaşlarken, ahırın köşesinde duran bir şeye takıldı bakışları. Yavru olduğunu tahmin ettiği bir pegasus ona bakıyordu. Diğerlerinden çok daha küçüktü, ama ağır yükleri taşıyacak kadar da güçlüydü. Gümüştü rengi, üzerinde altın renkli, pati şeklinde doğum lekesi vardı. Kız o ana kadar başka bir şeyden bu kadar etkilendiğini hatırlamıyordu. Ona doğru ilerledi. Hayvanın kendisini anlayacağından emin değildi fakat konuşma ihtiyacı duymuştu. "Merhaba, şey benim kamptan çıkmam gerekiyor ama bunu pegasus olmadan yapamam, seni kullanabilir miyim?" bunları söylerken, hayvanın burnunu okşuyordu. Pegasusun hoşuna gitmiş olmalıydı ki kıza daha çok yaklaştı. Véronique bundan hoşnut bir şekilde gülümsedi. Pegasusun onunla gelmesi için elini boynunda tutmaya özen göstererek dışarı çıktı. Ama gördüğü şey bir den durmasına sebep olmuştu. Ondan yaşça büyük bir kız, yanında pegasusu ile onun gideceği yöne bakıyordu. Kendisini takip ettiğini ilk başta anlamıştı Véronique. Ne yazık ki o saklanamadan kız onu fark etmişti. Şaşkın ve korkmuş halinden anında kurtuldu. Sesinin titrek çıkmamasını umarak konuştu. "Sen beni mi takip ediyorsun?" | |
| | | Adialy Therence Athena Çocuğu
Lakap : Ad, Addie, Adia. Mesaj Sayısı : 99 Drahmi : 68 Kayıt tarihi : 28/10/11
| Konu: Geri: New York'a kaçış Cuma Kas. 04, 2011 6:52 pm | |
| Adialy kırk yıl düşünse küçük bir kızın önünde donup kalacağını düşünemezdi ama olmuştu işte. Minik kız ısrarlı mavi gözleriyle ona bakarken, Adialy bir şeyler düşünmeye çalışıyordu. İnkar edip hemen gitmek gelmişti içinden ama bunu yapamayacağını biliyordu. Bir şeye karar vermişti, bundan cayamazdı. "Aslında... Evet." dedi Adialy omuzlarını düşürerek. Gerçeği söylemek en kolayıydı. "Yemekhaneden çıktığımda seni gördüm." Sesini biraz alçattı. "Kaçtığını biliyorum, seni anlıyorum da. Amacım sana yardım etmek. Senin gibi minik bir kız dışarıda kolayca kaybolabilir." Kız dalga geçip geçmediğini anlamak için bir süre tarttı sanki Adialy'yi. Adialy ona en dürüst bakışıyla baktı. Gerçeği söylediği zaman yalan söylediği zamandan daha fazla yalan söylüyormuş gibi görünürdü hep. Bütün gariplikler ondaydı tabii. Kıza yıllar gibi gelen bir zamandan sonra minik kız tamam anlamıyla başını salladı. Onun için en iyi seçim o olacaktı tabii, minicik bir kız peşinde o kadar canavarla gerçek hayatta kaç saat dayanabilirdi ki? İki mi? Adialy böyle düşünse de kızın onun sandığından çok daha güçlü olduğunu hissediyordu. Yaşına göre bayağı olgun gibi görünüyordu. Kendi başına kaçmaya karar verdiyse tabii öyle görünecek, diye düşündü kız. "Tamam o zaman, benim şu pegasusu almamda bir sakınca yok değil mi?" diye sordu sessizlik uzayınca. Ondan niye izin alıyordu ki? Ufacık bir kız onu endişelendirmemeliydi, kendi kendine kızdı. Pegasusu tutan kapıyı açtı, biniş takımları takmaya çalıştı. Bunu bir filmde görmüştü, kendisi ata hiç binmemişti. Küçüklüğünde babası bunu denemişti, ama Adialy ağlamaya başlayınca onu atın üzerinden almıştı. Adialy bugün deliliğinin üzerinde olduğunu anlamıştı, şimdi de bir pegasusa binmeye çalışıp kendini yine rezil edecekti. Sonunda bulduğu bütün kayışları birbirine bağladı ve doğru yaptığını umdu. Kendinden emin bir hava takınmaya çalışarak pegasusun boynundan sarkan kayışı tuttu ve ahırlardan dışarı doğru yürüdü. Kızın onu takip ettiğini biliyordu. İyi ki öğle yemekleri oldukça uzun sürerdi kampta. Hala etrafta kimsecikler yoktu. Adialy kararlı davranmaya çalışıyordu ama yakalanacak diye ödü kopuyordu. Hızlı adımlarla çilek tarlalarını geçtiler. Büyük Ev'in önünden geçerken Adialy bin kat daha dikkatli davrandı, ama endişelenecek bir şey yoktu. Kimse yoktu. Adialy sonunda arkasına dönüp kızı kontrol etmeyi akıl etti. İyi ki kız ona bir eşek şakası falan yapmamıştı, arkasında, yavru pegasusuyla birlikte yürüyordu. Thalia'nın Ağacı'na vardıklarında Adialy önemli bir şey unuttuğunu fark edip arkasına döndü. Yüce Zeus, telaş onu çok unutkan biri yapmıştı. Normalde hafızası oldukça keskindi. "Peki, yeri gelmişken... Tam olarak nereye gidiyoruz?" diye sordu tek kaşını kaldırarak. | |
| | | | New York'a kaçış | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|