Amanda Sylise Hades Çocuğu | Kulübe Lideri | Temizlik Denetleyicisi
Mesaj Sayısı : 87 Drahmi : 86 Kayıt tarihi : 26/10/11
| Konu: Babamla Tanışıyorum. Cuma Ekim 28, 2011 8:45 pm | |
| 01.01.2004
Yatağında debelenip duruyordu, zaten çok iyi bir uyku çektiği de söylenemezdi, uyanmak için gözlerini ovuştururken tekrar yatmayı düşündü. Daha sonra ise aklına bugün yapması gereken en büyük iş geldi, kampa dün akşam geldiği için Olimpos denen yere nasıl gideceğini öğrenme fırsatı olmamıştı, şimdi gidip babasını bulacaktı. Ona karşı ne tür duygular beslediğini henüz bilmiyordu, sever miydi acaba onu? Yada ondan nefret mi ediyordu bırakıp gittiği için? Aklında bir sürü soru vardı, babası tüm sorularını cevaplayacak biri miydi? Dün apar topar getirilmişti buraya, ne olduğunu doğru düzgün anlamadan, abisi olmasaydı az daha ölecekti ve tüm bunların sebebinin babası olduğunu öğrenmişti. Aslına bakılırsa zaten onun John adında bir babası vardı, onun üvey babası olduğunu nereden bilebilirdi ki? Kimse söylememişti, doğduğundan beri yanında onu görmüştü, kötü günlerinde o yanındaydı, şimdiyse John'un üvey babası olduğunu, öz babasının bir tanrı olduğunu öğrenmişti. İnanmakta güçlük çekiyordu. Nasıl inanabilirdi ki? Henüz 12 yaşındaydı! Tüm bu yaşadıkları fazla ağırdı. Tekrar yorganı başına kadar çekti, birkaç dakika öylece kaldıktan sonra derin bir nefes alarak yataktan çıktı. Hava buz gibiydi ve bugün onun doğum günüydü. 13. yaş gününde babasıyla tanışacaktı, ne kadar güzel değil mi?! Bu kulübeyi tanıması biraz zaman alacağa benziyordu. Tuvaleti bulmakta biraz zorluk çekmişti, neyse ki içerisi fena değildi, en azında bir ayna vardı! Diş macunun ve fırçasını getirmeyi de unutmamıştı, bunun için bile kendini şanslı sayabilecek kadar Polyanna'ydı şimdi. ''Sadece 12 yaşındayım ve bu yaşadıklarım gerçek olamaz!'' diyordu aynaya bakarken. Saçlarını tararken gözlerinin altında ki morlukları elinden geldiğince görmezden gelmeye çalıştı. Burada ki herkes onun gibi özelmiş, tanrı veya tanrıçaların çocuklarıymış, öyle söylemişti abisi -üvey abisi Conhat-.
''Baba mı görmeye hazır mıyım? Kesinlikle!'' yine kendi kendine konuşuyordu. Daha doğrusu kendine gaz vermeye çalışıyordu. Hala tüm yaşadıklarını hak etmediğini, bunların haksızlık olduğunu düşünüyordu, öte yandan babasını merak ediyordu. Geldiğinde danışman melez ona pegasus ahırlarını göstermişti orada Mirage ile tanışmıştı, artık onun şahsi pegasusuydu -kanatlı atlar-, gerçekten garip. Kapıyı çarparak ayrıldı kulübeden, neden bilmiyordu ama buraya alışması zaman alacaktı, bir nefret vardı içinde o yeni evine, kulübesine karşı. Ailesinden uzaklaşmak zorunda kaldığı için böyle hissediyordu belki de, yada 12 yaşında canavarların saldırısına uğradığı ve bu sebeple tek başına bir kulübede kalması gerektiği için. Etrafta onun yaşında, ondan büyük melezler dolaşıyordu, ancak onlarla konuşacak kadar sıcak kanlı biri değildi ve zaten daha önemli bir işi vardı, mutlaka bugün halletmeliydi! ''Merhaba Mirage, beni Olimpos Konseyi'ne götürmen gerekiyor, yardımcı olacaksın değil mi?'' dedi. Sık sık buraya gelerek kanatlı atıyla konuşabilirdi, nede olsa buradaki tek dostu oydu, uzun bir sürede böyle olacağa benziyordu. Her şey çok hızlı gelişiyordu sanırım Mirage sayesinde ayak uydurabilecekti bu kampa, atının üzerine atlayınca havalanmaya başladılar. Bu ilk deneyimiydi, yükseklik korkusu yoktu, ancak yağan karın ve fırtınanın etkisi düşünüldüğünde korkulmayacak gibi değildi pek. Yinede sükunetini korumaya çalıştı. Empire Binası'nın önüne gelince Mirage yavaşlayarak inmişti. Ne yapması gerektiğini danışman melezden öğrenmişti, en azından bunu akıl edebildiği için mutluydu., sadece bunun için. Görevlilere aldırmadan bu devasa binaya girdi. Asansörde antik yunan müziği olduğunu sandığı hafif seste bir müzik çalıyordu, eh kulağa da fena gelmiyordu. Nihayet 600. kata vardığında karşılaştığı manzara karşısında şaşkına dönmüştü. Bulutların üzerine kurulmuş devasa bir alan, nasıl betimleyeceğini bilemiyordu, saray mı demeliydi belki de. Sağına soluna bakmadan sadece o yöne doğru yürüdü, eğer etrafa bakınırken zaman kaybederse başına bir şey gelebilirdi, burayı bilmiyordu sonuçta. Şimdi karşısında bir adam duruyordu, bu kimdi? Ne söyleyecekti? Kısa bir süre doğru kelimeleri bulmak için zihnini zorladı. ''Babamı arıyorum, bana yardımcı olabilir misiniz acaba?'' dedi kendinden emin bir şekilde. Çok küçük olmasına rağmen her zaman dik başlı olmuştu, karşısındaki adam onun için bir devdi, korkması mı gerekiyordu? Evet, evet, zaten korkuyordu da. ''Merhaba Amanda.'' dedi adam. Boyunu tarif edemiyordu, ondan oldukça büyüktü, elleri, ayakları, kasları, sert yüz hatları... Bu adam nereden biliyordu adını? Aslında adam demek biraz garip kaçıyordu, Olimpos'da tanrılar yaşadığı için bu adamda tanrı olmalıydı. Elinde olmadan gülümsedi, tanınıyordu. ''Adımı nereden biliyorsunuz?'' diye sordu. Beklediği cevap geldi. ''Ben Hades, yani baban Amanda.'' dedi. Şimdi gözleri yaşarmaya başlamıştı, kazağının koluyla gözlerini sildi, ağlamayacaktı, şimdiye kadar hiç ağlamamıştı, ilk görüşte ağlamamalıydı. ''Ee... şey ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Neden şimdiye kadar yoktun?'' dedi, sesinin cızırtılı çıkışı Amanda'yı oldukça rahatsız etmişti, güçsüzmüş gibi hissediyordu kendini. Babasını görmek için adeta can atarak gelmişti, ama şimdi tek yapmak istediği yatağına geri dönmek ve sadece uyumaktı. Buradaki konuşmayı elinden geldiğince kısa tutmalı, kulübesine dönerek olanların analizini yaptıktan sonra ikinci bir görüşmede daha detaylı sorular sormalıydı. Söylediklerine göre babası yer altında yaşıyordu, şimdi neden burada olduğunu bilmiyordu ama aklında zilyon tane soru varken bunu soracak vakti yoktu. ''Amanda bu konu çok karışık. Bizim yeryüzüne inmemiz yasak, yanında olamadığım için gerçekten üzgünüm ancak sık sık seni uzaktan görüyordum, ailenle, o babanla mutluydun. Keşke canavarlarla bu kadar erken yaşta karşılaşmamış olsaydın...'' dedi. Şimdi ne yapacaktı? Dünyaya inmesi yasakmış, içinden bir ses ben nasıl doğdum o halde diye bağırmak istiyordu ama bu ona karşı saygısızlık olurdu, nede olsa babası bir tanrıydı. Hiç bir şey söylemeden yalnızca başını salladı, daha sonra koşarak geldiği yere, Empire State Binası'na geri döndü... | |
|