Heroes Of Olympus
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Heroes Of Olympus

Yunanlı ve Romalı melezler karşı karşıya geliyor, güçler çarpışıyor!
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 M. Isabelle Hemingway

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Miranda I. Hemingway
Artemis Avcısı
Artemis Avcısı
Miranda I. Hemingway


Lakap : Bells.
Mesaj Sayısı : 15
Drahmi : 20
Kayıt tarihi : 27/10/11

M. Isabelle Hemingway Empty
MesajKonu: M. Isabelle Hemingway   M. Isabelle Hemingway Icon_minitimePerş. Ekim 27, 2011 6:42 pm

Okulun son günü erken kalkıp hızlıca hazırlandım. Çantamı toparlayıp dışarı çıkarken anneme seslendim, ''Görüşürüz anne! Servis geldi.'' Annem beni geçirmek için büyük bir çaba sarf ederek kapıya çıktı. ''Görüşürüz Tatlım. Okul çıkışında beni bekle. Parti için alışverişe gideriz.'' Alaycı bir ifadeyle ''Geç kalmazsan beklerim. Yoksa kızlar onlarla gitmemi isteyebilirler.'' Annem ciddiyetle parmağını bana doğru salladı, ''Gecikme yok! Tam vaktinde orada olacağım. Bana güvenebilirsin.'' Ona kocaman bir gülücük yolladım ve servise doğru ilerledim. Annem genelde yavaş davranan tiplerdendir. Her yere en son o gider, yaptığı etkinliklere hep geç kalır. İlkokuldayken sınıfa en geç hep ben girerdim ve her seferinde cezaya kalırdım. Çünkü annem servisle gitmeme kesinlikle izin vermez, bunun garip bir şekilde tehlikeli olduğunu düşünürdü. Okula gecikmemin notlarıma zarar verdiğini ancak ilkokuldan sonra anladı ve servisle gitmemi istemeyerek kabul etti. İtiraf ediyorum annem tuhaf bir kadın. Sanırım bunda Parizyen olmasının payı büyük. O da her Paris'li gibi lükse ve rahata alışırak büyümüş. Tamam, bu Paris'te gayet normal ama malesef ki Amerika'da (Manhattan dışında) pek hoş karşılanmıyor.

Servise atladım ve içeri bir göz atıp en yakın arkadaşım Marsh'ın yanına oturdum. ''Selam!'' Gülümseyerek yüzüne baktım. Baygın bir ifadeyle ''Selam Bells.'' diyerek mırıldandı. Ona sokularak, ''Hey, iyi misin?'' diyerek sordum. ''Canın bir şeylere sıkılmış gibi?'' Bana baktı. Yüzünde son derece ciddi bir ifade vardı. ''Önemli bir şey değil. Zaten söylersem bana gülersin. Boşver.'' Elini havada unut gitsin dercesine salladı. ''Güleceğim bir şeyse kaçarın yok. Söyle hemen!'' Gözlerini benden kaçırdı. Sakladığı şeyi söylemek için cesaret topluyor gibi bir hali vardı. ''Ben..Imm...Şey işte bilirsin, okullar kapanacağı için üzülüyorum. Sizleri özleyeceğim.'' Gerçeği benden sakladığını o an anladım ama üzerine gitmedim. Onun beklediği şekilde güldüm ve konuyu Yılsonu Partisine çevirdim. ''Ee bu akşam okul partisine kiminle gidiyorsun bakalım?'' İnanamıyormuş gibi baktı ''Tabi ki, felsefe sınıfındaki Sophie ile.''gülümsedi. ''Vaay, sonunda felsefe sınıfındaki Sophie'yle tanışıyoruz ha?'' dedim dalga geçerek. Marsh kıkırdayarak ''Sen dalga geçeceğine kimle gidiyorsun onu söyle.'' dedi. ''Ben tabi ki yalnız gidiyorum. Kızlarla öyle sözleştik.'' Marsh kahkahalar atarak cevap verdi. ''Sen şuna kimseyi bulamadım desene.'' Teslim olurcasına ellerimi havaya kaldırdım. ''Evet itiraf ediyorum. Felsefe sınıfımda hiç yakışıklı yoktu.'' Marsh kahkalar atarken arkamızda oturan büyük sınıftan iki çocuk rahatsız olup bizi uyardılar. Dalga geçerek Marsh'a elimle sus işareti yaptım ama o daha çok gülmeye başladı. Yine de gözlerindeki tedirginliği hala görebiliyordum.

Okula vardığımızda parti süslemeleri neredeyse tamamdı. Koridorda ya da sınıfta kime rastladıysam, herkes kendini şimdiden partiye kaptırmış, sürekli elbiselerini konuşuyordu. Birlikte gitmeye söz verdiğim Jane ve Katie bile akşama okuldan iki çocukla sözleşmiş, saçlarını nasıl yapacaklarını konuşuyorlardı. Son anda yaptıkları ihanete o kadar kızmıştım ki onları neredeyse affetmeyecektim. ''Lütfen kızma Bells! Jane'e teklif gelmiş. O da kabul etmiş. Sonra ben de Michael'in kimseyle sözleşmediğini öğrenince ona teklif ettim.'' dedi Katie. Hiçbir şey söylemeyip kafamı çevirdim ''Hadi ama Bells! Michael'e son bir aydır zaafım olduğunu biliyorsun. Lütfen kızma.'' Ona kızmadığımı söyleyip oradan uzaklaştım. Daha fazla dinlemek sadece benim moralimi bozacaktı. Bütün planları altüst olan onlar değildi zaten.

Son dersten sonra çıkışta kapıda buluştuk. Hala aynı şeyden bahsettiklerini görünce ''Kızlar yeter artık! Bütün gün aynı konuyu konuşmaktan sıkılmadınız mı? Ayrıca sizi hala tam olarak affetmiş değilim. Bir süre uğraşmanız gerek. Ve buna da artık katılamayacağım partiden bahsetmeyerek başlayabilirsiniz bence.'' diye kızdım. Katie tam söze giriyordu ki, geometri sınıfımdan Oliver Brown önümüzden geçip ''Partide görüşürüz bayanlar.'' diyerek gülümsedi. O uzaklaşınca Katie bir şey hatırlamışcasına bir çığlık kopardı. ''Tanrım Bells! Nasıl da unuttum!'' Şaşkınlıkla ona baktım. ''Yine neyi unuttun Katie?'' Telaşla konuştu, ''Geçen gün Oliver senin bahar partisine biriyle gidip gitmeyeceğini ve eğer davet edersem, Isabelle kabul eder mi diye sormuştu ve ben bunu sana söylemeyi tamamen unuttum! Çok özür dilerim.'' Katie'nin şapşallığına gülerek, ''Ah bu muydu? Ben de kötü bir şey oldu sandım!'' Durumun ciddiyetini korumak istermiş gibi ''Oldu tabi ki parti bu akşam ve ben çocuğa kesin bir cevap vermedim. Hala bekliyor.'' dedi. Jane lafa karıştı, ''Tamam, aslında bu bizi affetmen için yaptığımız şeylerden sadece biri.'' diyerek dilini çıkardı. ''Peki en azından bu yönde ilk adımı atabilirsin bence Bells. Bu tanrının bir lütfü. Kabul et ve lütfen bizi de affet.'' dedi gülerek. İkisi birden bana bakıp cevap vermemi beklediler. Aslında son anda bu teklif kaçıramayacağım bir fırsattı. Uzun zamandan beri bu geceyi bekliyordum. Sonuç itibariyle bu fırsatı kaçırmam aptallık olurdu. O sırada annemin arabasıyla kaldırıma yanaştığını farkedip kafamı çevirdim. Beni görünce el salladı. Şaşkınlıkla ona bakakaldım. -Neredeyse- İlk defa bir yere vaktinden önce gelmişti. Gülümseyerek Katie'ye döndüm ve ''Söyle ona saat yedide beni evden alsın.''
Arabaya doğru koştum.''Sözünde durdun! İnanmıyorum! Şaşırmış gibi görünüyor muyum? Eğer öyle değilse bilmeni isterim, şok geçirmek üzereyim.'' Annem kahkaha atarak beni öptü ve kemeri takmamı söyledi. Araba hareket ederken kaldırımda bekleyen Jane ve Katie'e el salladım.

Alışveriş merkezine vardığımızda, mağazalar neredeyse aklımı başımdan aldı. Bütün sıkıntıları kafamdan atıp alışveriş odaklandım. Vitrinde gördüğüm krem renkli çiçekleri olan, sevimli bir elbise vardı. Annem üzerimde çok hoş duracağına kanaat getirdikten sonra elbiseyi alıp paketlerle birlikte mağazadan çıktık. Akşam olmadan eve vardığımızda annem hazırlanmama yardım etti. Elbiseyi giyip saçlarımı yaptığımda aynadan bana bakıp ''İçinde her zaman bir prenses olduğunu biliyordum.'' gibisinden klişe bir söz etti ve yanağımdan öptü. Her ne kadar klişe olsa da onu ne kadar çok sevdiğimi hatırlayıp üzüntüyle arkamı dönüp ona sarıldım. Gözlerim dolmuştu ki annem saçlarımı arkaya iterek ''Aaa olmaz! Ağlamanın sırası hiç değil.'' diyerek beni avutmaya çalıştı. Göz pınarlarımda biriken yaşları ellerimle silerken Oliver'in korna sesi duyuldu. Annem pencereden bakıp ''Yeni çocuk geldi.'' dedi. Ondan hoşlanmamış gibi bir hali vardı. Ama bu konuda bir yorum yapmadı. Elimden tutup beni merdivenlerden kapıya kadar geçirdi. ''On ikiden önce evde ol külkedisi. Yoksa büyü bozulur.'' diyerek neşeyle güldü. Gecenin ikinci klişesine aldırış etmeyip ona tekrar sarıldım ve hızlıca kapıdan dışarı çıktım. Oliver beni kapıda karşıladı. Donuk bir ifade ile ''Merhaba Isabelle. Çok hoş olmuşsun.'' dedi arabanın kapısını açarken. ''Teşekkür ederim Oliver. Çok naziksin.'' Zorlama bir nezaket ile arabaya bindim. Oliver kapımı kapadı. Hızla diğer koltuğa oturdu ve arabayı çalıştırdı. Yol boyunca hiç konuşmadık. Sessizlik o kadar gerici bir hal almıştı ki, ses çıkar diye nefes almaktan çekindim. 'Benden hoşlanıyorsa kesinlikle konuşmalı. Yoksa partiden öteye varamaz' diye düşünüyordum ki okul binası uzaktan göründü. İyice yaklaşınca inmeye hazırlandım. Arabanın yavaşlamasını beklerken Oliver aniden gaza bastı. Şaşkınlıkla ''Oliver? Ben indikten sonra park etseydin?'' diyerek kabalığını yüzüne vurmaya çalıştım. Fakat o beni duymazdan gelerek gaza daha çok bastı. Park alanı ve okulu geçince işin içinde bir iş olduğunu geçte olsa anladım. Korkuyla ''Oliver ne yapıyorsun? Hemen okula geri dön!'' Bunu dememle birlikte gaza daha çok bastı. ''Sana diyorum! Geri dönmeliyiz! Bak, eğer Katie sana söylemediyse hemen söyleyeyim, böyle şeylerden hiç hoşlanmam. Lütfen şimdi okula geri dön!'' Hız ibaresi neredeyse sonuna gelmişti. Çocuk transa girmiş gibiydi. Hızla arabayı sürüyor, tek kelime etmiyordu. Son hız ilerliyorken anayoldan çıkıp, ormana girdiğimizi, şehir dışına çıktığımızı fark ettim. Ağlamaya başlayarak ''Oliver lütfen okula geri dön!'' diye yalvarmaya başladım. Oliver kesinlikle beni duymuyordu. Koltuğa sinerek ölüm anımı beklemeye başladım. Eve bir daha hiç geri dönemeyeceğimi biliyordum. Aklıma annem geldi. Arkadaşlarım geldi. Bir daha onları hiç göremeyecektim. Araba hızla ilerlerken hıçkırıklarla bağıra bağıra ağlamaya devam ettim. Ben hüngür hüngür ağlarken, araba büyük bir fren yaparak aniden durdu. Koltuktan fırlamamak için zor tutundum. Oliver hızla dışarı çıktı. Kapımı açıp beni hızla çekerek arabadan indirdi. Karşı koyamadan ormana doğru sürüklemeye başladı. Aklımdan yine felaket senaryoları ve acil kurtuluş çözümleri geçirmeye çalışıyordum ama burdan hiçbir kurtuluşum yoktu. Oliver beni sürüklemeye çalışırken, birden yolun ortasında Marsh'ı gördüğümü sandım. Hızla bize doğru koşuyordu. ''Marsh!'' diye tüm gücümle bağırdım. Ardından kafama yediğim darbeyle herşey karanlığa gömüldü.

Uyandığımda başım, defalarca darbe almışcasına zonkluyordu. Üzerimde hala krem rengi elbisenin olduğunu fark ettim. Etekleri yırtılmış, bazı yerleri çamur olmuştu. Kolumda bir serum vardı. Etrafıma bakındım ve hastane gibi bir yerde olduğumu tahmin ettim. Neler olup bittiğini hatırlamaya çalırken Marsh yanıma geldi. ''Selam melez. Yeni evine hoşgeldin!'' dedi. Yeni ev mi ? Gözlerimi kırpıştırarak ''M-melez mi ? O da ne ? Ayrıca annemin bir hastaneye taşınmak isteyeceğini hiç sanmıyorum.'' dedim. Marsh gülerek ''Hayır Bells. Burası melezlerin kampı. Yarı insan yarı tanrı çocukların kampı ve annen burada yok.'' Yüzündeki gülümseme silinmişti. Ciddi olduğunu gözlerinden anladım. Anlamadığım şey melez kısmıydı. ''Yarı insan yarı ne ?!'' Sesim fısıltıyla çıkmıştı. ''Tanrı Bells. Tanrı! Senin baban bir tanrı! Hani şu okulda gördüğümüz felsefe ya da latince derslerini hatırlıyor musun? İşte orada, o antik yunanda yaşayan on iki tanrıdan biri.'' Şaşkınlığım konuşmama engel olmaya başlamıştı. Marsh'ın en sonunda şaka diye bağırmasını bekliyordum. Ama öyle bir şey olmayacağını bakışlarından anladım. Bana son derece ciddi gözlerle bakıyordu. Olayı kavramaya çalışarak, ''Babam bir tanrı mı ?'' diye tekrar ettim. Oysa bizi terkettiğini sanıyordum. Bu yüzden ona hep kin beslemiştim. Şimdi ise onun bir tanrı olduğunu söylüyordu Marsh. Tanrı mı? ''Melez Kampına -tekrar-, hoş geldin Isabelle.'' dedi. Söylecek söz bulamıyordum. Uzunca bir sessizlikten sonra cesaretimi toplayarak Marsh'a döndüm. ''Peki Marsh, Benim babam kim?''
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Demeter
Yönetici | Tanrı/Tanrıça
Yönetici | Tanrı/Tanrıça
Demeter


Lakap : Mevsimler ve Anne Sevgisi Tanrıçası.
Mesaj Sayısı : 111
Drahmi : 165
Kayıt tarihi : 21/10/11

RP Puanı
RP Puanı:
M. Isabelle Hemingway Left_bar_bleue100/100M. Isabelle Hemingway Empty_bar_bleue  (100/100)

M. Isabelle Hemingway Empty
MesajKonu: Geri: M. Isabelle Hemingway   M. Isabelle Hemingway Icon_minitimePerş. Ekim 27, 2011 7:05 pm

RP puanınız 95 aramıza hoş geldiniz. ^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
M. Isabelle Hemingway
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Miranda Hemingway

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Heroes Of Olympus :: Karakter :: RP Puanı :: RP Puanı Edinme-
Buraya geçin: