Eskiden vücudunun her bir yanını karartıp yakan güneş ve güneşin beraberinde onun parıltıları sönüyordu. Karanlık, solgunluk... Hepsi birer birer gökyüzünde adeta kendini göstermek için can atıyordu. Karanlığın gelmesi demek onun bu görevi yapmaya yavaşça ve korkusuzca başlaması gerektiği demekti. Yavaş adımlarla ama kendinden emin bir şekilde yürüyecekti. Kendini bulması gerekiyordu ve bunun en iyi yolu da kendini göstermesi için yapılan bir savaş, gösteri veya deneydi. O gece başına ne geleceğini tam olarak bilmemekle beraber korkutucu ve her bakışında ona ölümü hatırlatan ışığını güneşten çalan tıpkı bir hırsız gibi düşünülen ayı daha doğrusu şu anda dolunayı gözetliyordu. Dolunay dendiğinde elbette onun da aklına gelen geceleri ki eğer köken yani bu evrende oluşan ilk kurtlar, kurta dönüşebilen ilk yaratıklardan değillerse dolunayın çıktığı ıssız geceleri kulağına gelen, adeta fısıldayan kurt ulumalarıydı.
Orada kimse yaşamıyormuşçasına bir sessizlik oluştu bir anda. Amy tüm yönlerini kontrol etti, sağını, solunu, önünü, arkasını... Herhangi bir canlıya dair iz göremedi. Kulağı tırmalayan, pasını alan veya kulağı sağır eden bir gürültü yoktu. Özellikle dolunay gecelerinde bu neredeyse imkansızdı, dönüşen kurtlar ve dönüşmüş halde olup diğer canlılara acı çektiren diğer kurtlar olduğu için mutlaka bir ses çıkmalıydı. Amy o anda tuzağa düşürüldüğünü anladı çünkü cadı içgüdülerinden kaynaklı olarak etrafında bilinmeyen canlıları yani postlu, kükremeye hazır ve anca dolunay bittikten sonra insan konumuna geri dönebilen kısaca kurtadamları hissetti. Refleks olarak hemen önündeki eski, ahşap, tahtaların bir kısmı çıkmış ve korkutucu eve koştu. O kadar dehşet içinde ve hızlı koşmuştu ki neredeyse kapıyı açması ile kapaması bir olmuştu. Kapıyı kapadığı anda duyduğu tek şey dışarıdaki varlıkların hırlamasıydı. Bir nedenden dolayı yarı yıkılmış ahşap eve giremiyorlardı bu da Amy'nin hayatını kurtardı. Amy nasıl kurtulduğunu ve kurtların neden içeri gelemediğini anlamak için hemen evi kendi çapında bir araştırmaya tabi tuttu. Ev iki katlı, muhtemelen bu hale gelmeden önce oldukça lüks ve varlıklı bir ailenin eviydi. Burası büyük bir evdi. İki işe yarar kat dışında bir tane gökyüzünü gözetlemek için olan ve içinde tozlu ve merceğinin bir kısmı kırık olan teleskop bulunduran bir çatı ve ilk bakışta bir laboratuvarı andıran bir bodrum da bulundurmaktaydı. Baktığımızda rahatlıkla görebileceğimiz bir şey vardı, bu ev gerçekten eskiydi çünkü laboratuvardaki eşyalar ile çatı katındaki teleskobun bir kısmında örümcek ağları bulunmaktaydı. Örümcekler ağları bir saatte bile örebilirdi, belki bu da bir tuzak olabilir diye düşünülebilirdi tabii odanın çoğu yerindeki örümcekler ölüp ve posalarını da muhtemelen diğer böcekler yemeseydi. Bunu nereden anladığımı sorarsanız da, ortalıkta örümceklerden kalan tek şey onların ayağı olmasıydı. Resim defterine çizilmiş bir çizgi gibi çiftlerce ayak...
Bu olay beni yeteri kadar iğrendirdikçe burada daha fazla nasıl kalacağımı düşünüyordum. Dışarıda bir düzine dolusu kurt ve burada bir ev dolusu örümcek... Etrafta nelerin olduğunu gözlerken boyu ve genişliği bir beyzbol sopasını andıran bir sopa gördüm ve etrafıma tekrar bakındığımda ilk gördüğüm yerdeki ağları sopa ile temizleyerek daha doğru başka bir yöne atarak zamanın eskittiği kirlenmiş ve koyu yeşil duvara yaslandım. Tekrardan bu ilginç ve tuhaf yerde daha fazla nasıl kalacağımı düşünürken uyuya kalmışım.
Artık hiç bir şey eskisi gibi değildi. Dünyayı aydınlatan insanları mutlu eden ve dünya ile insanlara mutluluk katan güneşin ilk parıltıları beni buradaki uykumdan uyandırmıştı. Aslında evimdeki güzel, büyük yatağımda olsaydım o an güneşten nefret edebilirdim fakat bu yerde erken uyandığım için şanslı sayılmalıydım belki de. Diğer canlılardan burada yaşayan olabilirdi bu yüzden erkenden sıvışmaya çalışmakta haklıydım da. Genel olarak bakıldığında sevilen bir cadıyım, kurtlarla da gayet iyi geçinirim fakat insanken. Sonuçta dönüştüklerinde bilinçlerini yitiriyorlar ve karşı bir ırktan en yakın arkadaşını bile öldürebilecek nefretteler.
Eski, ahşap evden çıkmadan önce son kez etrafıma ve ardından cama baktım. Sadece dolunaya özel olarak dönüşen kurtlar gitmişti yani güvendeydim. Eski, tozlu ve hasar görmüş evin kapısının ilginç bir tokmağı vardı, evden çıkmadan önce biraz inceledim ve üstünde tanımsız harfler gördüm. Hemen elimi ceketimin sağ cebine soktum ve cep telefonumu çıkardım. Telefona baktığımda konumumdan dolayı telefon çekmiyordu fakat bununla bir işim yoktu, kamerayı açtım ve ardından tokmağın güzel motiflerinin üstündeki bana göre anlamsız olan harflerin resmini çektim. Dışarı adımımı attığımda etraftaki kan ve orman kokusu birbirini tetikliyordu. Arkamı döndüm ve belki işime yarabilir diye evin bir de dış tarafının fotoğrafını çektim. Gece yapmayı planladığım görevin ormandaki eski, ahşap bir evin içindekileri araştırmak olduğunu anca hatırladım, gece pek bunu düşünmeye vaktim olmamıştı. Aradığım ev bizim ailenin eski bir malikanesiydi ama artık bu iş için pek gönüllü değildim. Aradığım malikane, Petrova Malikane'siydi. Yani diğer ailemin, önceden sahip olduğum soyadın ailesinin.
Eve gittim ve hemen bilgisayarımı açtım. Bu işaretlerin anlamını öğrenebilmek için bilgisayarımın tarayıcısını kullandım ve farklı hikayeler, diller gördüm. Bilmediğim ilginç ve pek bir anlam çıkaramadığım yazıyı çevirdiğimde ise çıkan sonuç, "Petrova Malikanesi" idi. Yani tesadüfen girdiğim ev ailemin eski malikanesiydi. Peki ya eve kurtlar niye giremiyordu? Bilgisayara evin dış görüntüsünü de ekledim, belki ondan bir sonuç çıkabilirdi diye düşünüyordum. Fotoğrafı çekerken pek ilgi alanımda olmamasına rağmen, daha doğrusu sabahın ilk ışıklarında uykulu halde pek bir şey göremediğim için evin girişinde de bir yazı yazdığını görememiştim. Evin girişindeki yazı başka bir dildeydi. Yazan şey şuydu, "Solo le streghe sono ammessi." Ailem İtalyan'dı. İtalyanca pek iyi bilmesem bile bir cümle gördüğümde onun hangi dil olduğunu hemen hemen anlayabilirdim. Bilgisayarımdan çeviri programını açtım ve İtalyanca-İngilizce çeviri yaptım. Solo le streghe sono ammessi cümlesinin anlamını gördüğümde kurtların neden içeri giremediğini anladım. Ailem safkan cadı ailesiydi ve evi de mühürlemişlerdi. Sadece cadılar ve sanırım Petrova kanından gelenler girebiliyordu. Evin dışındaki yazı anladığım kadarıyla bir uyarıydı, "Sadece cadılara izin verilir."