Heroes Of Olympus
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Heroes Of Olympus

Yunanlı ve Romalı melezler karşı karşıya geliyor, güçler çarpışıyor!
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Nancy Loew

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Athena
Tanrıça
Tanrıça



Mesaj Sayısı : 3
Drahmi : 5
Kayıt tarihi : 24/11/11

Nancy Loew Empty
MesajKonu: Nancy Loew   Nancy Loew Icon_minitimePerş. Kas. 24, 2011 3:58 am

    "Teyzesinin yerinde olsam onun için kaygılanırdım. Çok içine kapanık, çok yalnız..."
    "Haklısınız, pek normal değil o! Bir tek arkadaşı bile yok ve kimse ne düşündüğünü anlayamıyor."
    "Hiç gülmüyor, inanılmaz bir şey bu! Gözleri hep yerde... Davranışları öyle belirsiz ve bunda öylesine ısrarlı ki sonuçta insan tedirgin oluyor."
    "Evet öyle. İnsanın huzurunu bozan alışılmadık, kafa karıştırıcı bir tutumu var."

    İki dedikoducu kadın, köyün yaşlı kadınlarından birinin yaklaştığını görünce sustular. Kimse yaşını bilmiyordu bu kadının. Hatta kendisinin de ne isteği ne de gücü vardı yaşadığı yılları saymak için. Onun söylediklerine pek kulak asmıyor, çoklukla anlamsız buluyorlardı. Ama yine de, göründüğünün tersine, aklı yerli yerindeydi. Sırtı kamburlaşmış, yüzü geçtiği her yol için çizilmiş bir çizgi ile bezeliydi ve her adımı büyük çabalara maloluyormuş gibi görünüyordu. Bir süre sonra dedikoducuların yanına geldi. Onları duymuş olması olanaksızdı, çünkü yaklaştığı sırada susmuşlardı. Kadınlar onu yapmacık bir hoş geldin gülümsemesiyle selamladılar. Yaşlı kadın onlara pek de saklamadığı bir küçümseme ile baktı. Sert bir dille, "Nancy'nin pek normal olmadığı doğru," dedi, "evet, farklı biri. Ama sizin düşünmeye bile cesaret edemeyeceğiniz işler başaracak o." Sonra yavaşça uzaklaştı. İki dedikoducu apışıp kaldılar ve Nancy'nin büyük teyzesini dipdiri tutan onurun ve iradenin ilk kez farkına vardılar.



    Nancy, kendini bildi bileli büyük-büyük teyzesi Eugénia ve aynı adı taşıyan kızı ile birlikte yaşamıştı. Bu kızı annesinden ayırmak için Gina adıyla çağırıyorlardı. Nancy, üçünün birlikte oturdukları bolluk taşan evden başka bir ev görmemişti. Teyzesi Gina'nın, ilerlemiş yaşına karşın gücü kuvveti yerindeydi. Ev işleri ve Nancy'nin eğitimi ile sürekli ilgilenmiş ve ona bildiği her şeyi, edebiyat ve tarih öğretmişti. Ayrıca bitkiler ve ilaçlar konusundaki bilgilerinide aktarmıştı ona. Nancy aklı başında ve çalışkan bir öğrenciydi. Öğrenmenin hoşuna gidip gitmediğini hiç sormazdı kendine. Zevkleri, duyguları, düşünceleri belirsizdi, hatta çoğunlukla yoktu. Birçok genç onu güzel buluyordu ama o bir mermer gibi duruyor ve kayıtsızlığı oğlanlarda uyandırdığı coşkuyu hızla söndürüyordu. Biraz fazla zayıf, fazla narindi. Yüzü porselen berraklığında, teni süt beyazdı. Çizgileri çok zarif olduğundan bir kırılganlık izlenimi bırakıyordu. İçinde zaman zaman bir demet grinin belirdiği soluk mavi gözleri, dalgın bir bakışı vardı. Omuzlarına düşen büyük bukleler gözden kaçan silik görünümünü daha da artırıyordu. Saçları sarıydı ama her tutamı küçük farklarla birbirinden ayrılıyordu: Açık sarı, bal rengi, kül rengi... Utangaç değildi ama başkaları ile birlikte olmak onu pek çekmiyordu. Kimse onu gerçekten sevmiyor, o da kimseyi yürekten sevmiyordu. Eugénia'nın ve Gina'nın onun için gösterdikleri büyük dikkate karşın ne gerçek sıcaklığı ne de gerçek sevecenliği hiçbir zaman tanımamıştı.

    Nancy desenini çizecek bir şey arıyordu. Çok desen çiziyordu, tam benzetmeye özen göstererek açık ve belirgin bir yöntemle çalışıyordu. Nancy için sanat; gerçeğin farklı bir biçimde tasarlanmasıydı. Gördüğünü yeniden üretmeyi seviyor ve her şeyden önce kendini aşmak istiyordu. Böylece, her zaman çizilmesi güç modeller arıyordu. O gün odasının her köşesini inceden inceye gözden geçirmiş, kendine uygun bir şey bulamamıştı. Ansızın bir düşünce geldi aklına. Ayağa kalktı ve Gina'nın odasına yöneldi. İçeri girdi -odaya girme izni vardı ama hiç yapmazdı bunu. Bir suç işliyormuş izlenimi ile titredi. "Gülünç şey bu," diye düşündü, "burada olmaya hakkın var benim! Gina köye gitti ama eğer burada olsaydı onun odasına girmemi hiç ama hiç uygunsuz bulmazdı!" Yine de tuhaf bir tedirginlik duyuyordu. İlerledi ve yatağın üstüne oturdu. Odada model olarak alabileceği nesneler hiç de az değildi. Hatta öyle çoktular ki yaolnızca seçme sorunu var bile denebilirdi. Ama, Nancy, garip bir isteğe kapılarak başucu masasının çekmecesini açmaya girişti. Çekmece kilitliydi. Yaptığı şeye kendisi de şaşırdı. Çünkü hiçbir zaman meraklı biri olmamıştı. "Bana bir şeyler oluyor," diye mırıldandı, "kendimi denetleyemiyorum." Bu garip duygu onu izliyordu. "Bu oda..." diye düşündü. Birden durdu. Nedenini bilmeksizin yatağın çarşafını topladı, sonra yastığı kaldırdı. Bir küçük anahtar gördü. Anahtarı aldı ve başucu masasının çekmecesinin kilidine soktu. Sonra kısa bir süre durdu; derin bir soluk aldı. "Ne yapıyorum böyle ben?" diye sordu kendi kendine. Ani bir hareketle çekmeceyi açtı. Çekmecenin içinde ilk gördüğü şey, üstüne altın harflerle Kehanet adı yazılı kalın bir kitap oldu. Kitabın ortasına bir kitap ayracı konulmuştu. Nancy kitabın işaretli sayfasını açtı ve sert bir hareketle kapatmadan önce birkaç satır okudu. "Önemsiz." dedi kendi kendine. Soğukkanlılıkla düşünmeye çalıştı: Ne bulacağını umuyordu ki? Huzursuz bir hava içinde çekmeceyi karıştırmaya devam ederken siyah kadife bir kese dikkatini çekti; kesenin ağzını çözdü ve "İçinde bir şey var. Beni çağıran bir şey." diye geçirdi içinden. Kaygan ve dokunması insana sıcaklık veren bir nesneydi içindeki. Hiç bilmediği bir duygu doldurdu benliğini. Sanki başka bir yerdeymiş gibi hisediyordu kendini. Nesneyi çıkardı ve inceledi. Küçük boy, yuvarlak, değerli bir taştı bu. Rengi soluk maviydi, kaygan ve tekdüzeydi. Nancy taşı sıktı. "Bu bir taş değil." diye mırıldandı kendi kendine, "Başka bir şey bu, güçlü bir şey. Bir mesaj." Bu kanıya nereden vardığını bilmiyordu, ama gerçeğin yakınında olduğunu hissediyordu. Sanki büyülenmiş gibi garip bir durumdaydı. Çevresindeki her şeyi unutmuştu. Taşla arasında bir ilişki, elle tutulur denebilecek bir bağ varmış gibi geliyordu ona ve taşın da özel bir anlamı olduğunu düşünüyordu. Taşı daha da sıktı. Bunun üzerine taş soğudu ve yüzeyi kayganlığını yitirerek sertleşmiş gibi geldi ona. Büyük bir boşluk hissetti içinde, ansızın çıkagelen bir iç kararması. Taş birkaç saniye içinde buz gibi olmuştu. Titramaya başlayan Nancy onu bırakmak zorunda kaldı. Aralarında kurulduğuna inandığı iletişim birdenbire koptu. Elini alnına götürdü. Ateş gibi yanıyordu. "Bu çekmeceyi hiç açmamalıydım." diye suçladı kendini içinden. "Bu taşın varlığını hiç bilmemeliydim." Bunu biliyordu, bunu hissediyordu. Alelacele taşı kesenin içine geri koydu ve taş yeniden her zaman saklı tutulduğu yere döndü. Ardından yatağın üzerine bıraktığı kitabı aldı ve onu da çekmeceye yerleştirdi. Çekmeceyi kilitleyerek anahtarı yastığın altına bıraktı. Çarşafları özenle yatağın üstüne örttü. Tam zamanında yapmıştı bunu. Gina, büyük teyzesi, odaya girdi.

    "Nancy," diye bağırdı, "iyi misin? Yüzün bembeyaz."
    "Çok iyiyim. Desenimi yapmak için bir şey arıyordum yalnızca." diye yanıtladı Nancy. Sakin görünmek için harcadığı bütün çabaya rağmen sesi iç huzursuzluğunu hissettiriyordu.



    Nancy'nin değerli taşı bulduğu günden beri her şey tersine gidiyordu. Uykuları bozulmuş ve sürekli bir yüksek ateşin egemenliği altına girmişti. Hastalığının nedenini keşfetmelerinden korktuğu için Eugénia ve Gina'ya hiç söz etmemişti bundan. Gizlice temelini bitkiler oluşturan birtakım ilaçlar yapmıştı ama onların da hiçbir yararını görmemişti. Ateşi sürüp gidiyor ve şiddetli iç bulantılarından baş alamıyordu. Kendini ele vermekten, Gina'nın eşyaları arasında bu garip değerli taşı bulmuş olduğu kanısını uyandırmaktan korkuyordu. "Kötü bir şey yapmak istemiyordum." diye yineleyip duruyordu kendi kendine. Taşı keşfettiğinden beri, gerekli olanın dışında tek kelime çıkmıyordu ağzından. Artık daha da kendi içine kapanmıştı. "O gün aklımı çelen neydi öyle?" diye sorup duruyordu kendine, "Gerçekten bir şey anlayamıyorum."

    "Nancy, biraz daha pasta ister misin?" diye sordu Gina, dudaklarında zoraki bir gülümsemeyle. Daldığı düşüncelerden koparılan Nancy ürperdi. "Hayır, teşekkür ederim." diye yanıtladı soğukça. Teyzesinin havayı yumuşatmaya çalıştığının farkındaydı ama içindeki suçluluk duygusunun üstesinden gelemiyordu. Gina ise huzursuzluğunu engellemeyi başaramıyordu artık. Sabrı ve diplomatlığı uçup gitti. Sinirli bir havayla ve yüksek bir ses tonuyla konuştu. "Senin yaş günün bugün! Eugénia da ben de her şeyin iyi gitmesini istiyoruz ama sen, hiçbir şey umurunda değil senin!"
    "Gina..." diye araya girmek istedi Eugénia.
    "Bırak beni," diyerek devam etti Gina, giderek daha da sinirli bir şekilde, "bak Nancy, senden bir gülümseme ya da bir teşekkür istiyorsak, çok şey mi istemiş oluyoruz? Senin için yaptığımız bunca şeyden sonra? Yürek yerine ne taşıyorsun sen? Bir taş mı?" Nancy Gina'ya sert bir bakışla baktı. "Taştan söz ediyorsan nedenini bana açıklamalısın!" diye bağırmak istedi. Ama sustu ve başını öne eğdi.

    Gina sakinleştikten sonra, ezici bir sessizlik çöktü odaya. Masanın çevresinde oturanların her biri gözlerini diğerlerinden kaçırıyordu. Eugénia ve Gina zaman zaman sinirlice kol saatlerine bakıyorlardı. Genel olarak soğukkanlı olan Nancy duruma katlanamıyordu. Kalkıp gitmek ve odasına kapanmak istiyordu. Ama, umutsuz bir biçimde oturup kalmıştı. Ateş başını döndürüyordu. Yarım saat kadar geçtikten sonra, Eugénia öksürdü ve konuştu. "Vakit geldi." Nancy şaşkınca ona baktı. "Neyin vakti?" diye sordu kaygıyla. Eugénia ona hüzünle gülümsedi ve yanıtladı. "Daha bir saat var, ama beklemeden hemen başlamak daha iyi olur sanıyorum."

    "Neye başlamak?" diye sordu yeniden Nancy. Gina hafifçe boğazını temizledi. Öfkelenmiş olduğu için Nancy'den özür diledi, sonra Eugénia'ya bakarak yineledi. "Evet, vakit geldi." Ardından, bir nesne çıkardı ve masanın üstüne koydu. Nancy'nin kanı dondu. Yüzü sarardı. Siyah kadife keseydi bu! "Gina keseyi bulduğumu ve çekmecesini karıştırdığımı biliyor." diye düşündü şaşkına dönmüş bir durumda. "Ve şimdi de benden bir açıklama istiyor." Ama Gina, garip bir biçimde, hiç de kızgın görünmüyordu. "Bu uzun bir hikayedir ama her şeyi sana anlatamayız. Temel olanı, bizzat kendin keşfetmelisin. Bu keseyi hemen açma. Daha doğrusu onu gece olmadan açma, çünkü çok ciddi sonuçlar verebilir ve taşın laneti yeniden doğabilir." Nancy, donakalmış, onu dinliyordu. Ama taşın lanetini ve gücünü daha önceden hissetmiş olduğu için teyzesinin sözlerini kuşkuyla karşılamadı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lidia N. Smolák
Hermes Çocuğu | Kulübe Lideri
Hermes Çocuğu | Kulübe Lideri
Lidia N. Smolák


Mesaj Sayısı : 42
Drahmi : 44
Kayıt tarihi : 27/10/11

Nancy Loew Empty
MesajKonu: Geri: Nancy Loew   Nancy Loew Icon_minitimeCuma Kas. 25, 2011 6:47 pm

RP puanınız 100 aramıza hoş geldiniz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Nancy Loew
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Heroes Of Olympus :: Karakter :: RP Puanı :: RP Puanı Edinme-
Buraya geçin: