Abella Monique Iris Çocuğu | Kulübe Lideri
Lakap : Abell, Bell. Mesaj Sayısı : 6 Drahmi : 10 Kayıt tarihi : 26/10/11
| Konu: Abella Monique. Çarş. Ekim 26, 2011 6:48 pm | |
| Siyah elbisemin fermuarını çekerken pencerenin kenarından dışarı baktım. Güneş tüm parlaklığıyla New York' u aydınlatıyordu. Bu güneşli gün çoğu kişi için iyi olsa da; benim için oldukça kötüydü.
''Abella, sen de konuşma yapacak mısın? ''
Annem ve babam da hazırlardı. Merdivenlerden inerken endişe dolu gözlerle beni süzüyorlardı.
''Hayır. Bu konuyla ilgili tek kelime etmek istemiyorum.''
Annem anlayışla başını salladı ve bana sıkıca sarıldı. Daha sonra salondaki açık pencereyi kapattı ve hep birlikte evden çıktık.
Kiliseye girdiğimizde, pederin henüz gelmemiş olduğunu fark ettim. En arka sıraya yerleştikten sonra gelen insanları incelemeye başladım. En ön sırada Jack' in annesi ve akrabaları vardı. Annesi elindeki siyah mendiliyle göz yaşlarını temizlerken, teyzesi onu teselli etmeye çalışıyordu. İkinci sırada Jack' in okul arkadaşları, dostları vardı. Benim de orada bulunmam gerektiğini biliyordum; fakat gidemedim. Bu durumu öylece kabullenemedim. Kalan sıralarda ise Jack' i tanıyan kasaba sakinleri vardı.
Kilisede yankılanan hıçkırıklar, hüzünlü sesler, fısıltılar... Hepsi başımı ağrıtıyordu. Zaten inanması zordu, sevdiğim birini kaybetmiştim. Ve şimdi içimdeki acıyı bastırarak onun adının fısıltılarını duymamaya çalışıyordum. Daha fazla dayanamayıp gözümün dolduğunu hissettiğim anda, peder geldi. Elbisemin kollarına gözlerimi sildim ve o, sıraların arasından geçerken ayağa kalktım. Peder en ön sıranın başında durdu ve konuşmasını yapmak üzere kürsüye çıktı. Biz de yerlerimize oturup onu dinlemeye başladık.
''Evet, dün kasabamız için çok büyük bir kayıp verdik: Jack. Herkes onu tanır ve severdi. Şüphesiz, onun ölümü herkesi üzdü. Onu seven, ona saygı duyan, '' ve sonra gözlerini bana çevirerek ''ona aşık olan...'' dedi yumuşak bir ses tonuyla. Pederin konuşması benim irademi zorluyordu. Bu nedenle bundan sonra dediklerini dinlememeye karar vermiştim. Başımdaki siyah şapkanın üzerindeki tül ile gözlerimin üzerini örttüm ve gözlerimden sessiz ve yavaşça akan yaşı elimle sildim. Bu törenin hemen bitmesini istiyordum. Belki o zaman yalnız kalıp olanları düşünebilirdim.
***
Jack' in ağabeyi de konuşmasını yaptıktan sonra, peder törenin bittiğini belirtti. İkinci sıradaki arkadaşlarımdan kimsenin yanıma gelmesini istemiyordum. Bu nedenle hızla kiliseden çıktım.
İçimde hissettiğim acı ve öfkenin de etkisiyle, hızla yürümeye başladım. Nereye gittiğimin farkında değildim, sadece yürüyordum işte. Kiliseden oldukça uzaklaştığım zaman telefonum çalmaya başladı. Arayan annemdi.
''Tatlım, iyi misin? Her yerde seni aradık. Baban ve ben çok endişelendik. Lütfen hemen-''
''Eve geç geleceğim anne.''
Telefonu tekrar cebime koyup yürümeye devam ettim. Küçük bir koruluğa geldiğim zaman rahatsız, siyah ayakkabılarımı çıkarıp yola yalın ayak devam ettim. Koruluğu geçince; koyu renk yaprakları ağaçların ve gür çimenlerin bulunduğu ormana vardım. Burada kendimi bir ağacın altına attım ve dünden beri ilk defa ağlamaya başladım. Hıçkıra hıçkıra... Burada güçlü görünmek zorunda değildim; savunmasız küçük bir kız gibi davranabilirdim. Ağlarken aynı zamanda olanları idrak etmeye çalışıyordum.
Peder bugün Tanrı' nın kudretinden söz etmişti. Bana kalırsa, on altı yaşında bir çocuğun canını almak 'kudretli' bir davranış değildi. Hem neden o ölmüştü ki? Dünya üzerindeki milyonlarca insan arasından, neden benim sevdiğim kişi ölmüştü? Hem de lanet bir hayvan saldırısında!
Yakınlardan gelen kokutucu sesler olmasaydı; tüm gece burada kalabilirdim. Fakat bu sesler gittikçe yaklaşıyordu ve Jack' e saldıran hayvandan geliyor olabilirdi. Telaşla ağacın altından kalktım ve çıkışa doğru koşmaya başladım. Hemen arkamdan gelen ayak ve nefes seslerine bakılırsa, 'Korkutucu seslerin sahibi' kaçtığımı anlamıştı. Tüm gücümle, arkama dahi bakmadan koşuyordum ve bir an ondan kurtulabileceğimi düşünmüştüm. Fakat bu umut dolu düşüncelerim, ağacın kalın köküne takılıp düşene kadardı. Canavarı görmek istemediğim için gözlerimi kapattım ve sessizce ölümü bekledim. Son iki gün yaşadıklarımdan sonra, direnecek gücüm kalmamıştı. Çaresizce canavarın akşam yemeği olmayı bekliyordum; fakat canavar hiçbir şey yapmıyordu. Yüzümü yalamasıyla gözlerimi açtım. Karşımdaki bir canavar değildi; sadece bir çoban köpeğiydi. Gergin bir şekilde gülümsedim ve ayağa kalktım. Bu sevimli köpek Jack' i yemiş olamazdı.
Seslerin bir köpekten çıktığını düşünerek, yavaş adımlarla ilerlemeye başladım. Kasvetli ve korkutucu ormanda epey yol aldıktan sonra, nihayet küçük koruluğa vardım. Ayakkabılarımı bıraktığım küçük ağacın altına oturdum. Rahatsız ayakkabıları giyerken, yine o garip sesleri duyuyordum. Bu seslerin köpekten çıktığına inandırmak istiyordum kendimi; ama bu imkansızdı. Orta büyüklükteki sevimli çoban köpeği bu sesleri çıkaramazdı. Sesleri duymamaya çalışarak ayakkabının diğer tekini de giydim ve çıkışa yöneldim. Koruluğun girişine yaklaştığım sırada, ensemde bir nefes hissettim. Korkuyla arkamı döndüm; fakat kimse yoktu. Adımlarımı hızlandırarak, telaşla yürümeye devam ettim. Çıkışa birkaç adımlık mesafe kaldığı sırada arkamdan bir hırıltı geldi. Bir köpek hırıltısı gibi değildi bu. Daha çok korku filmlerindeki etobur canavarların çıkardığı türden bir hırıltıydı. Yavaşça arkama döndüm ve gördüğüm şey karşısında şok oldum. Dev boyutlarda bir canavar bana bakıyordu. Bu canavarın belden altı normal bir insanınki gibiydi; fakat bedeninin üst kısmı bir boğayı andırıyordu. Çirkin kafası iki boynuzla tamamlanıyordu. Canavarla ilgili bir diğer önemli detaysa, beni tek lokmada yutacakmış gibi bakmasıydı. Ona daha da dikkatli bakınca, mitoloji kitaplarında onu gördüğümü hatırladım. Yarı insan-yarı boğa, Minotor. Minotor çocukları yiyerek beslenirdi. Ve benim düşünceme göre, Jack hayvan saldırısına uğramamıştı; Minotor onu yemişti. Zaten bu nedenle cesedi bulunamamıştı. Karşımdaki canavarın Jack' i öldürdüğünü düşündükçe berbat oluyordum. O an, o çirkin canavarı öldürmeyi çok isterdim. Fakat bunu yapamazdım. Ölecek olan şüphesiz bendim.
Minotor bana daha da yaklaşmaya başladığında korkuyla koşmaya başladım; fakat o hızla ilerleyip benim önümü kesmişti. Hiç şansım yoktu. Minotor beni bileğimden yakaladı ve canavarlara özgü bir kükremeyle dişlerini koluma geçirdi. Tam kolumu koparacağını düşündüğüm sırada, minotorun kafasına bir ok saplandı. Canavar dişlerini kolumdan çekti ve gürültü bir şekilde inleyerek öldü. Daha sonra bir toz bulutuna dönüştü ve uçup gitti.
Okun tam arkamdan atıldığını düşünüyordum; fakat kimin attığını bilmiyordum. Merakla arkamı döndüm. Karşımda bir grup kız vardı. Hepsi aynı tip giyinmişti: gümüş çizmeler, siyah ceketler... Ve hepsinde aynı asi bakış vardı. En önlerindeki kız yanıma geldi.
''Merhaba, ben Artemis.'' dedi ve arkasındaki kızları göstererek '' Bunlar da benim avcılarım.'' diye ekledi. Normal şartlarda buna asla inanmazdım; fakat şu an her şey bana mantıklı geliyordu. Artemis '' Ben ve avcılarım avlanmaya çıkmıştık. Minotor' un sesini duyunca yanına geldik. Bir dahaki sefere daha dikkatli ol.'' dedi. Ve sonra, sanki her gün canavar avlıyormuş gibi o ve avcıları arkalarını dönüp ormana doğru ilerlemeye başladılar. Arkalarından öylece bakakalmıştım. O kadar cesur ve özgüvenliydiler ki. Onlardan biri olmak müthiş olurdu herhalde. Ve o an farkında olmadan '' Ah, şey. Benim de size katılma gibi bir şansım var mı?'' diye sordum. Artemis, sanki bu soruyu bekliyormuş gibi, havalı bir şekilde bana doğru döndü. Bana yaklaşırken ''Elbette; fakat avcı olmanın bazı gerekçeleri vardır. Ve avcı olunca kazanacağın-kaybedeceğin şeyleri de öğrenmelisin. '' dedi ve önümde durup ''Avcı olunca erkeklerle birlikte olamazsın, bakirelik yemini edersin. Hayatının sonuna kadar aynı yaşta kalırsın. Ben ve avcı kardeşlerinle birlikte ormanda yaşarsın. Aileni nadiren görebilirsin ve bana bağlı kalma zorunluluğun vardır.'' diye izah etti durumu. Bunları duyunca afallamıştım. Söyledikleri çok iyiydi; fakat emin olamıyordum. Acaba erkeklerden uzak durabilecek miydim? O an aklıma Jack geldi. Onu seviyordum; ve ona karşı olan duygularım hala aynıydı. O ölse bile başkasını sevebilir miydim?
Kararlı bakışlarla Artemis' e baktım. ''Aranıza katılmaktan onur duyarım tanrıçam.'' dedim. Artemis menuniyetle başını salladı ve '' Dediğimi tekrar et, Abella. '' dedi ve boğazını temizledi. '' Sonsuza dek; size bağlı kalacağıma, elimden gelenin en iyisini yapacağıma ve bakire kalacağıma dair yemin ediyorum.'' dedi. Başımla onayladım ve yavaşça dediklerini tekrar ettim.
''Sonsuza dek; size bağlı kalacağıma, elimden gelenin en iyisini yapacağıma ve bakire kalacağıma dair yemin ediyorum.'' | |
|
Demeter Yönetici | Tanrı/Tanrıça
Lakap : Mevsimler ve Anne Sevgisi Tanrıçası. Mesaj Sayısı : 111 Drahmi : 165 Kayıt tarihi : 21/10/11
RP Puanı RP Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Abella Monique. Çarş. Ekim 26, 2011 7:04 pm | |
| RP puanınız 80, aramıza hoş geldiniz. ^^ | |
|