Solgun beyaz tenine düşen kestane rengindeki saçlarını usulca arkaya iterek, histerik bir kahkaha fırlattı genç melez. Bunu neden yaptığını bilmiyordu, Londra'ya gidecekken buraya, bu berbat mağaraya neden düştüğünüyse bir türlü anlamıyordu. Sıradışı günler yaşıyordu Audrey, sırça saraylardan, yaratıklarla dolu ve her an ne olacağı belli olmayan bir dünyaya gelmişti. Eskiden pürüzsüz olan bedeninde her maceranın ve dövüşmenin ardından çıkan yaralara artık bakma gereği dahi duymuyordu. O, bir melezdi. Çocukluğunda masallarda okuduğu kahramanların görevleri artık ona düşüyordu. Tek fark, bunları kendi canını kurtarmak için yapıyor oluşuydu. O anda, sefil bir mağarada tek başınaydı ve bu yaptığı akıllara sığmayan bir hareketti. Önemli bir savaşın eşiğindeyken kendisini böylesine bilinmezliğe atması, tehlikeyi ölümüne çağırması, iç açıcı bir durum değildi. Ne yaptığının kendisi de farkında değildi, zira o gece Hermes Kulübesi'nden bir ücret karşılığı aldığı içkiler zihnini bulandırarak üzerinde pek iyi etkiler bırakmıyordu. Hafifçe sendeledikten sonra, gerçekten aklının yerinde olmadığını belirten sözler çıktı ağzından. ''Muhtemelen az sonra karşıma çıkıp beni köşeye kıstıracak olan canavar, çıksana karşıma şimdi ! Poseidon melezi seni bekliyor !'' Histerik kahkahalara boğuldu ardından. Bu hayat, onu o kadar çok sıkmıştı ki.. Üzerine yüklenen sorumluluklardan öte, her an başına bir tehlike geleceği konusu onu yıldırıyordu. O, savaşmak için doğduğunu kabul etmek istemiyordu. İstediği, kahraman olmak bile değildi belki de. Hırslı birisiydi, her şeyi elde etmek ister ve bunun için ne gerekirse yapardı. Fakat, yorgundu artık. Kendisini alkole vurup, tehlikeye atacak birisi olmamasına rağmen, bu gece bambaşka bir kimliğe bürünmüş ve yapmayacağı bir şeyi yapmıştı. Az önce de, tehlikeyi davet etmişti bağıra çağıra. ''Sen aklını mı kaçırdın ! Ne yaptığını sanıyorsun ?'' Arkasından gelen bu bağırışı ilk işittiğinde, sonunun yaklaştığını düşünerek hafifçe irkildi. Arkasına dönmeye çalışırken hafifçe sendeledi, kanında dolaşan alkol onu muhtemelen arkasındaki canavardan önce yenecekti. Fakat, ona kızan kişi bambaşka biriydi. Zeus'un oğlu Andrej, ona kızgınlıkla, aynı zamanda deli görmüş gibi bakıyordu. Ağzını hafifçe araladı konuşmak için, fakat sarhoşluğu yine üstün gelmişti. Bir kahkaha da fırlatarak, belli belirsiz sözler söyledi Audrey. ''Sen de mi ? Bugün herkes ölmek istiyor galiba.'' Ne dediğini idrak edemiyordu, hatta işitmiyordu bile.