Heroes Of Olympus
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Heroes Of Olympus

Yunanlı ve Romalı melezler karşı karşıya geliyor, güçler çarpışıyor!
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Bir Çift Boş Göz

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Theodulus Conan Aquila
Hephaistos Çocuğu | Kulübe Lideri | Düello Hakemi
Hephaistos Çocuğu | Kulübe Lideri | Düello Hakemi
Theodulus Conan Aquila


Lakap : Conan demeniz yeterli.
Mesaj Sayısı : 47
Drahmi : 57
Kayıt tarihi : 29/10/11

RP Puanı
RP Puanı:
Bir Çift Boş Göz Left_bar_bleue0/0Bir Çift Boş Göz Empty_bar_bleue  (0/0)

Bir Çift Boş Göz Empty
MesajKonu: Bir Çift Boş Göz   Bir Çift Boş Göz Icon_minitimeC.tesi Kas. 05, 2011 6:53 pm

Spoiler:

"Gurur, fazlalaştığı zaman insanın gözü körelir." demiş olabilir bir ünlü yazar ya da düşünür. Keşke demiş olsaydı, ben de bunu okuyup zihnime kaydetseydim. Çünkü gururumun fazlalaştığı bir günde gözlerim körelmişti ve hayatımın sonuna kadar peşimi bırakmayacak bir pişmanlık kalbime yerleşmişti.

Her sabah yaptığım gibi saat dokuzda kalkıp yüzüme birkaç kez su çarptıktan sonra soluğu Apollon kulübesinde almıştım. Artık kulübe sakinleri bana alıştığı için her birine günaydın deyip kulübenin en olağan dışı kapısını yumruklamaya başladım. Kapı beklediğimden kısa bir sürede açıldığı için yumruklarımdan biri kapıyı açan Iason'un göğsüne geldi. Anında kendini geri çekti ve bana doğru bir tekme savurdu. Birkaç dakika öç alma çabalarından sonra pes etti ve birlikte yemekhaneye gidip kahvaltı yapmaya başladık. Bu sırada yanımıza birkaç kişi daha geldi ve dün akşam birkaç Myrmeke karıncasının ormanda görüldüğünü anlattılar. Bu konu kahvaltının sonuna kadar aklımı kurcalamıştı. Sonunda Iason'a baktım ve onun da benimle aynı düşünceleri paylaştığını düşündüm, hatta umdum. Bu yüzden diğerlerine afiyet olsun dedim ve Iason'a benimle gelmesini işaret ettim. "Pekala Ice, sanırım ikimiz de şu karıncaları görmek istiyoruz." dedim. Iason tahminimi doğruladı ve "Hem de nasıl. O zaman yarım saat içinde hazırlan ve burada buluşalım. Kimseye nereye gittiğimizi söyleme sakın, Demeter'in kulağına giderse bizi anında buharlaştırır." dedi. 'Bu söylediklerini zaten biliyorum' bakışı attıktan sonra kafamı salladım ve hiç acelem yokmuş gibi sallana sallana kulübeme doğru yürümeye başladım. Neyse ki kulübenin yarısı henüz uyanmamıştı. Geri kalanlarıysa ya kahvaltı yapıyorlardı ya da silah filan üretiyorlardı. Odama gittiğimde Volkan'ı sırtıma yerleştirdim, ardından bir çantaya iki şişe su ve bir miktar Ambrosia koydum. Üzerime de ormanda saklanmamı kolaylaştıracak şekilde kahverengi pantolon ve koyu yeşil bir tişört geçirdim. Ardından kimseye görünmemeye çabalayarak kulübeden çıktım. Tam kapıyı kapatıyordum ki arkamdan bir ses "Conan, o çantayı neden aldın? Yine başına ne bela açmayı planlıyorsun?" dedi. Bu kulübe liderimizin sesine benziyordu. Aceleyle arkamı döndüm ve "Merak etme Cissy, Iason'la birlikte New York'a gidiyoruz. Yanıma birkaç hamburger almayı planladığım için de bu çantayı aldım." dedim. Cissy ikna olmuşa benzemiyordu, zaten ben de hayatımın en kötü yalanını sıkmıştım. Bu yüzden bir şey demesine fırsat vermeden "Iason bekliyor Cissy, merak etme sana bir şeyler getiririm." dedim ve koşmaya başladım. Arkamdan "Conan Aquila, bu yalana kanacağımı sanıyorsan yanılıyorsun. Kulübeye döndüğün zaman başın büyük belada olacak!" diye bağırdı. Fakat Myrmeke karıncalarını alt edişimi anlatacağım için buna fırsat bulamayacağını bilmiyordu.

Iason beni yalnızca yarım dakika bekletti -tabi bunu bütün bir yol boyunca başına kaktım. Yürüyüşe başlamamızın ardından ilk beş dakika karıncaları nerede gördüklerini, yuvalarının nerede olabileceğini tartışmakla geçirdik. Sonunda dedikodulara inanmamız gerektiğine karar verdik ve Zeus Yumruğu'na doğru yürümeye koyulduk. Aslında her zaman geyik yapabilen iki arkadaş olmamıza rağmen şimdi ortam o kadar gergindi ki ağzımızı bıçak açmıyordu. Iason'ın ne düşündüğünü bilmiyorum ama ben Kamp'a ilk gelişimden bu yana geçenleri düşünüyordum. İlk günler hayatımın sonunun gelmesi için dua ediyordum. Fakat sonra hayatımı bozan Tanrılara dua etmenin saçma ve gereksiz olduğunu fark ettim. Bunun üzerine iki seçeneğimin olduğunu fark ettim: çökebildiğim kadar çöküp etrafımdaki hiçbir şeyi umursamamak veya hayatımı bozanları bana muhtaç hale getirmek. Sonunda ikinci plan daha mantıklı geldi ve o günden itibaren hemen hemen her gün kılıç antrenmanları, silah yapımı, savunma sanatları çalışmaya başladım. Kamp'tan önce dövüş sanatlarına ilgi duymuş olmam sayesinde yakın dövüşte gerekli reflekslerim gelişmişti. Önemli olan okçuluk gibi ya da strateji üretmek gibi zeka ve nişan alma gerektiren şeyler. Bunlar da 3 yılın sonunda yeterince gelişmişti, artık tek ihtiyacım Tanrıların bir meleze ihtiyaç duymalarıydı. Sanırım şu an bu ormanda, görüp görebileceğim en tehlikeli yaratıkların peşine düşmüş olmamın nedeni buydu. Sonunda beynimdeki bu yorucu düşüncelere dayanamadım ve Iason'a dönüp yeni öğrendiğim sarışın fıkrasını anlatmaya başladım. Iason bu fıkraya hiç gülmeyince onu bir ağaç köküne doğru ittim. Kökü fark etmediği için ayağı takıldı ve kıç üstü yere çakıldı. Ben orada durmuş iki büklüm halde gülerken ayağa kalkmayı başardı ve o da beni itmeye çalıştı. Fakat ben çoktan koşmaya başlamıştım. Birkaç metre böyle kovalamacaya devam ettikten sonra kendimi bir çalılığın arasına attım. Iason'ın saf saf etrafa bakındığını gördüğümde arkamı döndüm ve çalılığın arkasından çıkmaya karar verdim. Kafamı uzattığım anda gözlerime inanamadım. Harika talihimiz(!) bizi Myrmeke'lere getirmişti. Hemen toparlandım ve Iason'a doğru koşmaya başladım. Adımlarımı duyan Iason hemen arkasını döndü fakat bir şey yapmamasını işaret ettim ve "Bunu görmen gerek Ice, sanırım onları bulduk." dedim. Iason'un ifadesi bir anda değişti ve gergin bir şekilde beni izledi. Onları gördüğünde gözlerimin içine baktı ve "Hazır mısın kardeşim?" dedi. Bu ciddi hava beni de etkilemişti, bu yüzden yapabildiğim kadar sırıttım ve "Her zaman." dedim. Ardından silahlarımızı çıkarıp üstlerine atıldık.

Her şey -yine- o kadar hızlı gerçekleşmeye başladı ki, bir ara zaman kavramının esnediğini filan düşündüm. Ben volkanla en yakınımdaki karıncanın eklem bölgesine vurduğum anda kafasını bana çevirdi ve Iason da gözüne, aralık olan ağzına birkaç ok yolladı. Bu onu öldürmeye yetmişti. Fakat ölmeden önce arkadaşlarını uyaracak bir ses çıkarmayı başarmıştı. Bir anda nereden çıktığını anlamadığım kadar Myrmeke üzerimize gelmeye başladı. Bir yandan ağızlarından bir çeşit asit çıkarıyorlar, bir yandan da normal bir insanı tek hamlede ikiye bölebilecek kadar güçlü kıskaçlarını şaklatıyorlardı. Iason ile kısa bir süre bakıştıktan sonra mızrağımı tüm güçümle savurdum. Birkaç sıyrığın dışında hiçbir şeyi olmayan karıncalar yaratmıştım. Iason ise durmadan ok savuruyordu. Elini sadağına attı ve oklarının bitmek üzere olduğunu fark etti. Bunun üzerine kılıçlarını çıkardı ve bana "Hazır ol Coco, takım çalışması yapmamız gerek." dedi. Kafamı salladım ve hemen yanında bittim. Bu noktadan sonra işimiz daha kolay olmuştu. Sonunda birkaç karınca öldürmeyi başarmıştık. Fakat salgıladıkları asit yüzünden ayakkabılarımız erimek üzereydi. Bu yüzden sürekli yer değiştiriyorduk. Rahat bir nefes aldığımız anda mızrağımı fırlattım ve üç karıncanın ölümünü sağladım. Iason yaptığım şeyden hiç memnun olmamıştı. Onu ilk defa bu kadar öfkeli görüyordum. "Theodulus, sen ne yaptığını sanıyorsun? Şimdi silah sayımız azaldı, oklarım bitmek üzere ve mecburen sana kılıcımı veriyorum. Keşke yanıma daha akıllı birini alsaydım." dedi. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Öfkeyle kılıcı kaptım ve ellerim titreyerek ve düşünmeksizin hamleler yapmaya başladım. Sonunda soluk soluğa kalmıştım, fakat mızrağıma ulaşmayı başarmıştım. Üzerimi asite bulayacak kadar hışımla mızrağımı çektim ve yaptığımı göstermek için Iason'a döndüm. Fakat gördüğüm manzara delirmeme neden olacak kadar korkunçtu. Iason'un sağ bacağından buhar yükseliyordu, okları bittiği için yayının keskin kısmıyla saldırmaya çalışıyordu. Çelik gibi kabukları olan Myrmeke'ler bundan etkilenmiyorlardı. Ciğerlerimdeki havayı sonuna kadar kullanarak bağırdım ve elimdeki kılıcı Iason'a doğru fırlattım. Iason kılıcı kaptı ve bacağını koparmak üzere olan karıncayı uzaklaştırdı. O anda yapabileceğim en mantıklı şeyin yardım çağırmak olduğunu umarak mızrağımın üzerindeki Limne adasının kabartmasına dokunarak "Baba, ormanda Myrmeke'ler etrafımızı sardı, Iason ölmek üzere. Lütfen bir şeyler yap." diye düşündüm. Bir cevap gelmesini beklemeden kendimi karıncaların üzerine attım. Artık acıya alışmış olan vücuduma ve sönmek üzere olan ciğerlerime rağmen olanca gücümle saldırıyordum. Iason bana baktı ve "Kaç seni ahmak, onlarla başa çıkmamız imkansız. Çok kötü bir hata yaptık." dedi. Bense ona 'sen delirdin mi?' bakışı atıp "Sensiz hiçbir yere gitmiyorum kardeşim. Seni buradan kurtaracağım." diye bağırdım. Iason'un kızmasını, gülmesini ya da kafasını çevirip savaşmaya devam etmesini bekliyordum. Ama o bana sevgiyle, özlemle ve bir abi edasında baktı. İşte bu kalbimde bir boşluk oluşturdu, beynim bütün fonksiyonlarını kapattı. Artık ne duyabiliyordum, ne görebiliyordum. Sadece derin bir pişmanlık duygusu sarmıştı bedenimi, benliğimi. Onu öldürecek olan bir maceraya sürüklemiştim, üstelik daha bir hafta önce kehanet tanrısı olan babası onu uyarmış olmasına rağmen. O ise beni tek başıma göndermemek için peşime düşmüştü. Bir anda gözlerimden yaşlar boşandı, kalan gücümle mızrağımı savurdum. Fakat gücüm kalmamıştı, hislerim kapanmıştı, beynim durmuştu. Çünkü karşımda boş bakan bir çift göz, kıpırdamayan bir vücut vardı. O an hissettiğim şey hiçbir mantığa uymuyordu, hiçbir hissiyatla bağdaşmıyordu. Öfke vardı içinde, pişmanlık, sevgi, özlem de vardı. Ayrıca bir parça acı hissediyordum. Sanırım Myrmekeler avlarıyla ilgileniyorlardı, beniyse asitleriyle baş başa bırakmışlardı. Vücudum uyuşuyordu. Biri omzumdan tuttu, bir el, insan eli. Hemen oraya döndüm, dahası beş dakika kadar uzun bir sürede döndüm. Tanıdık bir ses adımı sesleniyordu, iyi miymişim öğrenmek istiyordu. İyi değildim, iyi olmamıştım, iyi olmayacaktım. Gururuma yenik düşmüştüm, hırs gözümü karartmıştı. Tanrıların hiçbirinin umrunda değildim, olmayacaktım da. Bunu zaten bilmeme rağmen hem umrunda olduğum insanın, Iason'un, Ice'ın ölmesine neden olmuştum. Sonunda dayanamayıp hiçliğe bıraktım kendimi. Düşüncelerim de kırıldı, döküldü. Iason'a onu kurtacağımı söylemiştim. Sözümü tutamamıştım...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bir Çift Boş Göz
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Çift karakter

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Heroes Of Olympus :: Yunan Kampı :: Orman-
Buraya geçin: