Majella IV. Kohort | Janus Çocuğu
Lakap : maj Mesaj Sayısı : 5 Drahmi : 7 Kayıt tarihi : 05/11/11
| Konu: lethe dukauskaite C.tesi Kas. 05, 2011 1:41 pm | |
| Hava karanlıktı. Bulutlar ayın etrafa ışık vermesini engelliyordu. Cassidy, ıssız yolda yürüyor; ama nereye gittiğini bilmiyordu. Yürürken, etrafa savrulan ve ateşi andıran kızıl saçları gözlerinin önüne geliyor, küçük hacimli dudaklarına yapışıyordu; ama o bunu aldırmıyordu. Babasıyla annesinin kavgasını hatırlayıp uzaklaşıyordu evden. Kavganın sonu ne olacak? Babam anneme bir şey yapar mı? Ya da annem babama. Yalnız kalmaktan korkmuştu her zaman. Evinde, hiçlikle kalmak onu yıpratırdı. Gözlerinden akan yaşlarla ne kadar yürüdüğünü bilmeden kendini bir ormanda buldu. Sık ağaçların zaten küçük bir ışık yayan ayı engellediği bir orman. Kendine ufak bir ışık verebilecek olan telefonunu almak için eli cebine gitti ama sonuç hüsrandı. Evden o kadar hızlı çıkmıştı ki telefonunu almayı akıl edememişti. Geri dönüp yürümeyi düşündü ama arkasını baktığında sadece boşluk görüyordu, karanlık... Bu kadar yolu nasıl gelebilmişti, bir türlü anlam veremiyordu. Görüşünü engelleyen yaşları sildi ve bir şeyler bulma çabasıyla etrafına bakındı yeniden. Kafası iyice karışmıştı. Ne yapacağını düşünmeliydi. Sabah kadar burada durursam sabah olunca etrafı daha iyi görürüm ve eve dönüş yolunu bulabilirim. Bu düşünce onu rahatlatmıştı; ama umutsuzdu. Belki. Şimdi umutsuzluğu bırakıp beklemeliydi. Zar zor görebildiği bir ağacın dibine oturdu. Ağacın cinsini bilmiyordu; ama kurumuş yapraklarının hışırtısının ve susuz gövdesinin kuruluğunun belli ettiği gibi oldukça yaşlı olduğunu düşünüyordu Cassidy. Şimdi sırtını verdiği ağacın dibinde oturmuş olanları düşünüyordu. Doğum günü için süslenmişti; ama boşunaydı. Babası eve geldiği anda gözlerindeki parıltı yok olmuştu. İçkili haliyle ufacık bir şeyden koca bir tartışma çıkarmıştı ve lanet olasıca annesi de karşılık vermekte gecikmemişti.
Kafasında bu düşünceler dolaşırken bir ses duydu. Kuru yapraklarla dolu ormanda, belli bir ritimle ilerleyen ayak sesleri. Cassidy bir an titredi. Hızla esen rüzgar değildi onu titreten. Neler olabileceğine dair kafasında kurduğu senaryoydu. Birazdan ağaçların arasından bir hayvan çıkacaktı -ki bu hayvan kesinlikle bir tavşan değildi- ve Cassidy'e ölümü tattıracaktı. Üstündeki şalı titremesini yok etmek istercesine daha sıkı sardı kendine. Ona yaklaşan sesi dinledi ve gözlerini sımsıkı kapattı. Biraz bekledikten sonra yüzüne vuran soğuk nefesi hissetti. Şaşırdı ve yavaşça gözlerini araladı. Karşısında duran kişiyi görünce rahatladı. Onu tanımıyordu; ama bir hayvan tarafından vahşice parçalanmak fikrini çürütmüştü karşısındaki kişi. Yüzünü biraz uzaklaştırıp kafasını ağaca dayadı ve adama baktı. Her ne kadar yüzünü göremese de Cassidy'nin yüzüne vuran soğuk nefesi bir şekilde kızı rahatlatıyordu. Bir fısıltı gibi çıkan bir sesle adama ismini sordu.
"Adım Lestat mademoiselle. Ya siz?" Cassidy adamın kalın ve şaşırtıcı şekildeki melodik sesini suyunca bir an duraksadı. Cevap vermedi. "Aslında isminizden ve kimliğinizden çok neden burada olduğunuzu öğrenmek isterim." diye üsteledi adam. Cassidy'nin cevap vermemesi canını sıkmışa benzemiyordu. Cassidy aynı fısıltıyla cevap verdi. "Cassidy, monsieur ve burada olma nedenimin sizi ilgilendirdiğini sanmıyorum." Cesur kişiliğini ortaya çıkarma zamanı değildi belki; ama kendini koruması gerektiği söyleyen hislerine güveniyordu. Karşındaki adamın hoş sesine kanacak kadar aptal değildi.
"Demek Cassidy. Aynı lisanı konuşuyor olmamızın dışında ikimizde Fransız aksanıyla konuşuyoruz mademoiselle. Ve... Neden burada olduğunuz beni gerçekten ilgilendirmiyor, beni ilgilendiren şu an burada olmanız." Adam vücudunu Cassidy'nin önünden çekip kızın yanına, ağaca yaslanırken dökülmüştü bunlar ağzından ve pek dostça değildi. Cassidy, yanındaki adamdan biraz uzaklaşıp ellerini önünde birleştirdi. "Sizi tanıdığımı sanmıyorum monsieur. O yüzden burada olmamın sizi neden ilgilendirdiğini anlayamadım." dedi. Bu sefer sesi fısıltı halinde çıkmamıştı. Bir meydan okuma ve kararlılık vardı ses tonunda. Adam bunları aldırmıyormuş gibi Cassidy'e yaklaştı ve dudaklarını kızın dudaklarına yaklaştırdı. Soğuk nefesi hisseden Cassidy donup kaldı. Ne yapacağını bilemiyordu; ama o nefesin tatlı kokusu uzaklaşmasını engelliyordu. İkna edici bir sesle "Beni öpmeni istiyorum Cassidy." dediğini duydu Lestat'ın. Karşı konulamaz bir sesti bu. Önünde kavuşturduğu ellerini adamın yüzüne götürdü ve yaklaşmış dudaklarının arasındaki mesafeyi kapattı. Birleşmiş dudaklar birbirlerini vahşice öperken Cassidy anlamsızca daha fazlasını istiyordu. Birden bu kadar çok şeyi istemesi ve iki dakikadan az bir süre konuştuğu adamı öpme isteğini anlamıyordu; ama karşı çıkamıyordu. Vücudu zevkle adama yaklaşırken belini kavrayan ele aldırmadı ve öpücüğüne devam etti. Bir müddet sonra kendini adamın kucağında buldu ve öpüşmeleri yarıda kesilmişti; ama adamın dudakları Cassidy'nin boynunda geziniyordu. Cassidy hafifçe inledi. İnlemesi zevkten ya da tutkudan değildi, boynundaki acı onu kendine getirmişti. Hissettiği ufacık acıdan sonra vücudundan çekilen kan Cassidy'i hissizleştirdi. Olanları idrak etmek zordu. Böyle bir saçmalığın olduğuna inanmazdı. Mitolojiyi sevse bile küçük çocuklar gibi bir gün mitolojik bir hayvanla karşılaşacağını hayal edip evinde oyunlar oynamazdı. Şimdi ise bunun bir rüya ya da kendini kaptırdığı bir oyun olmasını diliyordu; ancak olmadığını biliyordu. Boynundaki dişler çıktığında Cassidy yere yığıldı. Artık kurumuş yaprakların arasında bitkin düşmüş bedeni hareket etmekte zorlanıyordu. Cassidy hayal meyal hatırladığı "Evet küçüğüm, ne yapmamı istersin? Dönüşecek misin, ölecek misin?" sorusuna verdiği yanıtı da zor hatırlıyordu; ama o an düşünebildiği tek şey intikamdı. Ailesinden alacağı intikam.
Sonrasını hatırlamak kolaydı. İçtiği kan leziz değildi. Bir vampirin kanını içmişti ve bunun nedenini öğrendiğinde şaşıracaktı; çünkü onun mitoloji merakı sayesinde bildiği "bir vampir tarafından ısırıldığında hemen vampir olursun" mantığıydı. Kanını içtiği vampir tarafından ısırılmıştı ve kan içtikten sonra kafasına yediği küçük darbe bilincini yitirmesine neden olmuştu. Uyandığında ise geçmişi oldukça net hatırlıyordu. Ölmüştü ve yeniden doğmuştu. Yeniden doğduğunda yanında duran adama baktı. Yanında duran vampir. Lestat, onu dönüştüren vampir. Hızla yerinde doğruldu ve etrafa baktı. Lestat'a dönüp "Gündüz mü?" diye sordu. Aldığı cevap şaşırtıcıydı. "Hayır tatlım. Gece. Hep gece olacak. Bir bedel ödemen gerekiyordu değil mi? Artık güneşi göremeyeceksin." Cassidy 'bedel'inden memnundu. Güneşi hiç sevmemişti, gözlerini yakardı ve yaşartırdı. Alerjik olduğu için çıkamadığı güneşe veda etmek zor olmayacaktı onun için. Lestat'a baktı. İnsanken göremediği, karanlık yüzü inceledi. Neredeyse gündüz gibi duran havada öptüğü adamı inceledi. Oldukça koyu mavi gözleri vardı ve kumraldı. Açık kahverengi saçları çenesine kadar inmişti ve düzdü. Uzun boylu, yapılı ve kesinlikle yakışıklıydı. Kıyafetleri eski zamanlarda jönlerin giydiği kostümleri andırıyordu -ki bu kıyafetler ona ayrı bir hava katmıştı. Cassidy Lestat'ı incelerken onun elini tuttuğunu gördü. "Gece yeni başladı, ne yapmak istersin küçüğüm?" Cassidy 'gece yeni başladı' bölümünü düşündü. Demek ki her şey dün gece olmuştu ve neredeyse bir gündür uyuyordu -ya da ölüydü. Sinsice gülümsedi ve karşısındaki adama baktı. "İşimiz var. Belki ailemin yanına gitmeliyiz?" dedi. İzin alırmış gibi konuştuğunu düşününce kendine küfretti. Artık kimseden izin almaması gerektiğini öğrenmeliydi. Lestat'ın "Nasıl isterseniz mademoiselle." dediğini duydu. Hızlıca kalktı ve adamdan ormanın çıkışını bulmasını istedi. Çıkış kolay olmuştu çünkü hızlıydı.
Karanlık, Cassidy'nin gözlerinde alacakaranlık gibiydi. Ne çok ışık vardı ne az çok karaydı etraf. Yolda normal bir hızla yürürken elini tuttuğu adama baktı. Yürürken sohbet ediyorlardı ve Cassidy genç adam hakkında bilgi sahibi olmak istiyordu. Ondan altı yaş büyüktü Lestat. Yani teknik olarak. Yirmi dört yaşında görünüyordu; ama gerçek yaşını kıza söylemek istememişti ve Cassidy bunu üstelememişti. Kendinden onlarca yaş büyük biriyle çıkma düşüncesini kafasına yerleştirmek istemiyordu. Adamı tanımak için sorduğu sorular tükendiğinde Cassidy vardıklarını fark etti. Aniden durdu ve karşısındaki beyaz eve baktı. Etrafını polis arabaları çevirmişti ve neredeyse evin tüm ışıkları yanıyordu. Kapının girişinde oturmuş ve üzerinde şal olan kadın bir şeyler içip ağlıyordu. Cassidy onu izleyen Lestat'a aldırmadı ve eve doğru yürümeye başladı. Fakat güçlü bir kol onu geri çekip bir ağaca dayadı. Lestat. "Sen çıldırdın mı? Açsın ve insanlarla dolu bir yere gidiyorsun. Tamam beslenmelisin, hem de bir insandan; ama bu kadar çok kişiyi bir anda öldürmen tüm şehri harekete geçirir!" Cassidy Lestat'ın sinirli ses tonu karşısında sessizleşti. Düşünmeden hareket ediyordu evet; ama o iki insanı öldürmek istiyordu. Cassidy'nin çektiği acıyı tatmalarını istiyordu. Belki ölmek daha az acı verici bir intikam olacaktı; ama Cassidy onlardan kurtulacağını düşündüğünde rahatlıyordu. İçinde beslediği büyük düşmanlık dönüşümü sırasında ortaya çıkmıştı ve o öfkeyi kusmak için bir şeyler yapmalıydı. Düşüncelere dalmışken yanı başında duran sıcak rüzgarı unuttuğunu fark etti. Artık Lestat'ın nefesi sıcacıktı eskisi gibi değildi, belki de aynı ırktan olmaları bazı şeyleri değiştirmişti. Yapmayı düşündüğü şeyi unutarak genç vampirin dudaklarına yapıştı. İlk öpüşmeleri gibi sakin değildi. Kalçalarına inen eller onu yukarı kaldırdığında ağaçla vampir arasında sıkışmış bedeni titredi. Dili genç vampirin ağzında gezinirken bacakları -doğum günü için giydiği dar elbiseye rağmen- Lestat'ın beline dolandı. Şimdi zamanı değildi belki ama bunu yapmayı gerçekten istiyordu. Birkaç metre ötede duran polislerin onları duymayacağını biliyordu ve şu saniyede Lestat'ın olabilirdi. Ateşli öpüşmeleri Lestat'ın geri çekilmesiyle son buldu. "Açsın Cassidy, bu yüzden böylesin. Sanırım tabuları yıkmalıyız. Gidip seni doyuralım." dedi Lestat ve Cassidy'e planını anlattı.
Cassidy üstünü başını düzeltmiş ve Lestat'ın elini tutmuş bir şekilde evinin bahçesine adım attı. Polislerin tüm ışıkları gelen iki yabancıya döndüğünde kapının önünde oturan ve Cassidy'nin annesi olan kadın bir çığlık attı ve Cassidy'e koşup sarıldı. Cassidy Lestat'ın elini bırakmadan tek eliyle annesine sarıldı; ama bunu yaparken yüzündeki tiksintiyi gören tek kişi Lestat'tı. Cassidy'nin babasını arayan gözleri bahçedeki bir sandalyede oturmuş ve elinde bira şişesi olan adama kaydı. İşte babası. Kız annesinin kollarından çekildi ve sarhoş adamın yanına gitti. Lestat bir köşede onu bekliyordu. Kız ona baktı ve yanına çağırdı. Polisler vampirin kıyafetlerine şaşırsalar da pek aldırış etmemişlerdi. Cassidy'ni ebeveynleri de öyle. Lestat biraz sonra polislerle ikna edici bir konuşma yapıp onları göndermişti. Şimdi evin bahçesinde iki vampir ve bu vampirlerden birinin annesiyle babası kalmıştı. Komşu evlerin ışıkları sönmüş herkes Cassidy'nin bulunmasının huzuruyla uykusuna geri dönmüştü. Ama asıl şimdi huzursuz olmalıydılar.
Her şey çabucak başlamış… Cassidy bilmediği bir şeyi yapmak için kendini şartlamıştı ve bundan şikayetçi değildi. Kahrolası sürtük annesi ve ayyaş babasından kurtulacağını düşünmek onun tek tesellisiydi. Lestat Cassidy'nin annesiyle konuşurken o babasının yanına gitmiş ve yüzündeki acımayı gizlemeye gerek duymadan gözlerini onun yarı kapalı gözlerine dikmişti. "Seni or*spu çocuğu!" dediğinde yeni çıkmış sivri dişleri çoktan adamın boynuna geçmişti. Uyuşturucu ve alkol dolu kanı içine çekerken üzülmemişti Cassidy. Son damlasına kadar içmişti ve kansız bedeni çimlerin üstüne bir leş gibi fırlatmıştı. Lestat'ın olanları görmesini engellediği annesinin yanına gitmesi uzun sürmemişti. Lestat'a gülümseyip izin vermesini istemişti ve annesinin ona defalarca sarılıp özür dilemesine izin vermişti. "Anne-" diyebilmişti kadına. İçinden gelerek söyleyememişti. "-senden nefret ediyorum." Anne kelimesinden sonra heyecanlanan kadının yüzü bembeyaz olmuştu ve şaşkındı. Cassidy babasında da yaptığı gibi hiç tereddüt etmeden dişlerini kadının sıcak boğazına geçirmişti ve alkol ve uyuşturucu olmayan kanı vücuduna hapsetmişti. Boğazında geçerken canını yakan sıvıya ihtiyacı vardı ve gereğinden fazlasını almıştı. Onunla da işi bitince dudaklarındaki kanı silmiş ve yere attığı cesede bakarak "Chienne." diye fısıldamıştı.
… ve bitmişti.
not: iki yıl önce yazdığım bir rp'dir. kısa bir ara verdim rp'ye ancak dönünce hemen yazmak istemedim yeni bir tane. buna göre puanlanırsa sevinirim. |
| |
|
Demeter Yönetici | Tanrı/Tanrıça
Lakap : Mevsimler ve Anne Sevgisi Tanrıçası. Mesaj Sayısı : 111 Drahmi : 165 Kayıt tarihi : 21/10/11
RP Puanı RP Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: lethe dukauskaite C.tesi Kas. 05, 2011 8:01 pm | |
| RP puanınız 100, aramıza hoş geldiniz. | |
|