Heroes Of Olympus
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Heroes Of Olympus

Yunanlı ve Romalı melezler karşı karşıya geliyor, güçler çarpışıyor!
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Langeais, Irene.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Irene Langeais

Irene Langeais


Mesaj Sayısı : 2
Drahmi : 4
Kayıt tarihi : 04/11/11

Langeais, Irene. Empty
MesajKonu: Langeais, Irene.   Langeais, Irene. Icon_minitimeCuma Kas. 04, 2011 5:49 pm



    Normal bir adamın, bu sesleri duyduktan sonra bodruma inmekten vazgeçeceğini biliyordu ancak o, normal bir adam değildi ve sırf seslerden korktuğu için - ki gerçeği söylemek gerekirse korkmamıştı bile, sadece içgüdüleri kaçmasını söylüyor, adamsa buna karşı geliyordu - yapmaya karar verdiği bir şeyden vazgeçecek değildi. Bir güvercinin korkuyla yükselen sesini ve kanatlarının hızla birbirine çarpışını duymuştu ilk olarak. Aklına gelen ilk şey bodruma nasıl girdiği belli olmayan bu narin yaratığı yakalamak ve dışarıya salmak olmuştu ve bunun hemen peşi sıra yükselen, derinden gelen ve adrenalin salgılamasına neden olan hayvani sesi duymuştu. Bir hayvan çığlığı. Hemen ardından güvercinin kanat çırpışlarının ve acılı bağırtısının sesi kesilmişti. Lanet olası bir vahşi hayvan çığlığı gibiydi bodrumdan yükselen ses ve bu, adamın hafifçe titremesine, yüzünün solmasına yetmişti. Aklına gelen şeylerin gerçek olmasının imkânsız olduğunu biliyordu bilmesine, yine de zihninde dolanan düşünceyi gömemiyordu derinlere. İçeriden gelen hafif hırıltılar ve homurtuları duyan tek kişinin o olup olmadığını merak etti bir an için ardından beyninde dolanan düşünce, neonla yazılmış harflerle gözlerinin önünde belirdi Ya içeri vahşi bir hayvan girdiyse? Aslında çok bir şey olmazdı ama duyduğu çığlık, içinde büyük bir şüphe ve ondan da kuvvetli bir merak olarak yüzeye vuruyordu. Adımlarını hızlandırdı ve yarı açık demir kapıyı iterek içeriye ışık girmesini sağladı. Aynı anda içeriden yükselen ve ilkine göre daha boğuk olan bir homurtuyla karşılaştı. Bu homurtu bir şekilde hem çok hayvani bir şekilde tehditkârdı, hem de altında yalnızca bir insanın ses tellerinden çıkması muhtemel bir tonlamayla şekillendirilmişti.
    Ne göreceğini bilmemenin kararsızlığı içinde zihninde bedenini saran bir kalkan hayalini kurdu, çevresine hızla yayılan ve yalnızca kalkanın içinde kalan insan için görülebilir o mavimsi parıltıyla zindandan içeri girdi. Havada küf, pas ve hafif bir demir kokusu alıyordu. Kokuların birleşimi o kadar tanıdıktı ki bir an için midesinin bulanmasını ve aklına gelen o iğrenç görüntüleri dahi engelleyemedi.


      Evin arka tarafından gelen motor sesleri üzerine uyanıyor. Annesini uyandırmamak için halıların yumuşak yüzeyine sessizce basarak bir kedi kıvraklığında alt kata iniyor ve o zaman, garajlarının biraz ilerisindeki ve babasının her daim kilitli tuttuğu misafir evinin kapısının açık olduğunu görüyor. Babasının girmesini yasakladığı evin içinde kıpırdanan gölgeler görüyor ve kendi evlerinin karanlığına gizleniyor, bir yandan da insanların evden çıkmasını ve arabaların gitmesini bekliyor. Yarım saat kadar sonra uğruna beklediği her şey gerçekleşiyor ve mutfaktaki kedi kapısından dışarı, gecenin serin ve gizemli karanlığına adım atıyor. Aynı anda misafir evinden bir çığlık yükseliyor. Daha yedi yaşına yeni girmiş, Süpermen olduğuna inanıyor ve üzerinde de annesine zorla aldırdığı Süpermen kostümü var. Daha çok küçük ancak duyduğu çığlığın bir tür yardım sinyali olduğunu anlayacak kadar da büyük. Bu ve buna benzer çığlıkları pek çok kez duymuş yatağında uyanıklık ve uyku arasında gidip gelirken aslında ancak bunun kendisini garaja çağıran kriptonit olduğuna fazlasıyla eminmiş ve yatağından kalkamayacak kadar da tembelmiş. Ancak bu kez tamamıyla uyanık ve bunun bir çığlık, bir kadın çığlığı olduğunun da fazlasıyla farkında. Hızlı adımlarla misafir evine gidiyor ve yarı açık kapıdan kolayca içeri süzülüyor. Çığlık ve kahkaha seslerinin geldiği bodruma doğru ilerliyor. Bodrumun iki kapısı olduğunu biliyor bir şekilde ve bunlardan gizli olanına doğru ilerliyor. Bu eve daha önce girmiş ve saklambaç oynarken o gizli kapıyı fark etmiş. Ancak bunu net olarak hatırlayamayacak kadar küçükmüş o zamanlar. Gizli kapıdan giriyor ve içeriden gelen küf, pas ve hafif bir demir kokusunu alabiliyor. Bedeni korkuyla titrerken sessiz kalmak için çabalıyor ve sonra onu görüyor. Çığlıkların sahibesini. Kadın kollarından tavana asılmış ve çıplak bedeni kanla kaplı. Daha tüm kokuları ve olayları anlayamıyor, gördüğü tek şey acı çeken, beyaz teni kırmızı lekelerle ve beyazımsı sıvılarla kaplanmış bir kadın ve bir köşede pantolonunu giyen babası. Aralarındaki ilişkiyi kurmak için henüz çok küçük. Ancak yeterince büyüdüğünde, kadının başına ne geldiğini rahatlıkla anlayabilecek. Bu kadın büyük ihtimalle, babasının emirlerine karşı gelen birinin karısı, kardeşi veya çocuğu ve babası, adama acı çektirmek adına bu kadını kaçırıyor, adamın gözleri önünde genç kadına önce işkenceler yapıyor ardından tecavüz ediyor. Kadının mavi gözleri küçük çocuğunkilerle birleşiyor ve hafifçe gülümsüyor çocuğa. Sonrası bir silah sesi ve patlayan bir beynin görüntüleriyle dolu.


    Merdivenlerden aşağıya inerken beyninde yükselen bu bölük pörçük anıyı geçmişin ağırlığıyla ezmeye çalışıyor ancak merak etmeden geçemiyor, neydi o güzel gözlü kadının adı? O kadın, Lucian için hayata tutunma sebebi olmuştu uzun bir süre. İçinde olduğu acılı ve boktan duruma rağmen minik bir çocuğa gülümseyebilecek kadar umursamaz ve ölümü, birazdan öleceğini bilen birinin yapacağının aksine, parıldayan bir gülümsemeyle kucaklayabilecek kadar cesur. Ölümü kurtuluş olarak görmüştü o güzel yabancı ve haklıydı da muhtemelen. Şimdi ondan aldığı cesaretle birlikte bodrumun zeminine attı adımını ve yüzünü hafifçe sola çevirdiği anda yerleri kaplayan kan izini gördü adam. Duvarın, diğer kısımlara kıyasla çok daha aydınlık olan kısmından, en karanlık kısma doğru çekilen bir çizgi. Sanki biri ellerini kana bulamış ve ardından yerleri sürerek saklanmaya gitmişti. Kanın nereden geldiğini merak etti ve deri ceketin arkasında duran silahına attı elini. Silahı dışarıya çıkarmadan kan izlerini takip etti ve bir kenara fırlatılmış, beyaz tüyleri kanın kusursuz rengiyle lekelenmiş bir güvercinin bedenini gördü. Ters olan bir şey vardı ve biraz daha dikkatle baktığında, bunun kafası koparılmış bir güvercin olduğunu anladı. Nefesinin altından konuştu yavaşça. “ Lanet olsun! “

    Hızla arkasını döndü ve o anda karanlıktan yükselen tehditkâr bir homurtu duydu. Zihninde daha önce etme fırsatı olmayan yüzlerce küfür dönüyordu ancak bunlar boğazından çıkmıyordu bir şekilde. Adımları yavaş, fazlasıyla dikkatli ve elinden geldiğinde sessizdi. Kuşun kafasını kopartanın vahşi bir hayvan olduğuna emindi ve bu sebeple onu kızdırmamak adına tüm hareketlerini görebilmesini sağlayacak biçimde büyük ve yavaş hareketler yapıyordu. Arkasında bir anda beliren panter yüzünden tüm kasları gerildi ve sonra bunun kendi ruh hayvanı olduğunu anladığı anda eski haline döndü.

    ‘ Sana bunu yapmamanı söylemiştim. Bir anda ortaya çıkma. ‘ ‘ Dikkat et Lucian. ‘ ‘ Tanrı aşkına, zihnimden çekil, güvende olduğumu ikimiz de biliyoruz. ‘ ‘ Kendinden bu kadar emin olma. Unutma ki Narcissus güzelliğine olan- ‘ ‘ Narcissus kendi güzelliğine olan hayranlığı yüzünden ölmüştü vesaire, vesaire, vesaire. Ben kendime hayran değilim, hatta kendimden tiksiniyorum. Bunu en iyi sen biliyorsun. Sadece güvendeyim ve bunu biliyorum. ‘ ‘ Ölümün kendi elinden olacak sersem şey. Bir gün kalkanın işe yaramayacak ve ikimizi de ölüme sürükleyeceksin. ‘ ‘ Biraz optimist olmaya ne dersin, ha?’ ‘ Optimist olsam beni dikkate alacak mısın? ‘ ‘ Sanırım… Hayır. Bunu yapamam. ‘ ‘ İşte bundan söz ediyordum, sen tam bir- ‘ ‘ Sus olur mu? Dikkatimi dağıtıyorsun. ‘

    Bunun işe yaraması Lucian’ı içten içe şaşırtsa da, hislerine hâkim oldu ve ileriye birkaç adım daha attı. Aynı anda karanlıktan çok daha yüksek ve tehlike dolu bir homurtu yükseldi ve kalkanın mavi yüzeyine şangırdayan bir şeyler çarptı. Lucian karanlığa daha dikkatli baktığında parlayan bir çift mavi göz gördü ve ölüşünü izlediği kadın aklına geldi. Beklediğinin aksine orada gizlenen şeyin bir hayvan olmaması adamı delicesine korkutmaya başlamıştı. Hangi insan bir kuşu yakalayabilecek kadar çevik ve kafasını koparabilecek kadar kuvvetli olabilirdi ki? Aslında bu soruyu sormaması gerektiğini biliyordu. Cevabı gözlerinin önündeydi, mavi gözler insancıl olmayan bir şekilde parıldıyordu. Panterinin arkasında belirdiğini ve hırladığını hissetti, bu sese tepki olarak karanlıkta gizlenen insan, hızla solumaya ve ışığa doğru dönmeye başladı. İkinci bir şok bedenini sarstı adamın. Bu sarışın bir kadındı. Elleri kanlıydı, dudakları dişlerini ortaya serecek kadar geriye çekilmiş ve kambur bir şekilde duran bir kadın. Zihninde bu kadının duruşunu ve çıkardığı sesleri incelediğinde aklına gelen ilk kelime primat oldu. Birkaç adım geriye çekildi ancak kaçarsa kovalanacağını biliyordu ve bu sebeple olduğu yerde durdu. Omzunu dikleştirdi ve elindeki silahı arkasına sokarak iki elini yukarı kaldırdı. Hafifçe boğazını temizledi ve yatıştırıcı olacağını umduğu bir sesle konuşmaya başladı. Kadının ne kadarını anlayacağını biliyordu bu sebeple basit kelimeler halinde konuştu. “ Sana zarar vermeyeceğim. Sakin ol. Korkma. ”




    Bedeni, gerekli gördüğü anda koşmaya başlamaya hazırdı ve kalkanını elinde olmadan daha uzak bir mesafeye kadar ilerletip, gücünü arttırıyordu. Bu olay sebebiyle, fiziksel gücünden elbette kaybediyordu ancak şu an için, fark edilmeyecek ölçüdeydi. Asıl sorun, eğer kalkana az önceki anahtardan daha güçlü veya daha cüsseli bir şeyin çarpması olurdu. Böyle bir olay gerçekleştiğinde, bedeninde morlukların ve kızarıkların oluşacağından emindi. Bu yan etkiden nefret ediyordu. Bir fiziksel kalkandı ve kalkanın aldığı zararları daha düşük seviyede de olsa kendi bedenine yansıtıyordu. Bu sebeple birkaç gün acı çekerek dolandığı olmuştu ve bir kamyonun kendisine çarpmasını son anda engellediğinde de bileği kırılmıştı. Bu kadar ciddi yan etkileri de görebiliyordu pek tabii. Hatta beyin sarsıntısı geçirmediğine şükrediyordu zaman zaman. Ya da bayılmadığına. Bayılsa gerçekten kötü olurdu. Birçok kez bilincini yitirirse kalkanın işlevini sürdürüp sürdürmeyeceğini merak etmesine karşın, bunu deneyecek fırsatı hiçbir zaman olmamıştı ve içinden bir ses, buna fırsatının olmamasının fazlasıyla iyi bir şey olduğunu söylüyordu. Ona kalsa, hayatı pek önemli değildi. Sadece rezil bir adamdı o. Hiçbir zaman kimseye yeterince faydası dokunmamıştı, tam tersine verebileceği zararı verir ve çeker giderdi ardına bir kez bile bakmadan. Bunun sebebi geçmişini unutmaya çalışması değildi kesinlikle, sadece gerçekte ne kadar kötü, ne kadar sadist bir adam olduğunu kendi gözleriyle görmek istemiyordu. O bir katildi, bir sadist, bir yalancı… Hiçbir zaman iyi bir adam olmamıştı. Denememişti bunu. Denemeye ihtiyaç duymamıştı. Belki olduğu kişiden memnun değildi ancak bu şekilde yaşayarak tat alabiliyordu hayattan, buna alışmıştı. Alışmaksa kötüdür. Buna en iyi örnek de oydu zaten. Alışkanlıklarını değiştirebilseydi belki, birçok insanın canını yakmayacaktı veya onları aşağılamayacaktı. Aslına bakarsanız, keşkelerle uğraşmak da pek ona göre değildi.

    Düşüncelerini toparlayarak kendisine gergin bir şekilde bakmaktan olan kadına çevirdi açık renkli gözlerini. Kadını inceledi yavaşça. Sarı, kısa saçları terden yüzüne yapışmıştı, gözlerindeki hayvani pırıltı ve dudaklarının dişlerini gösterecek kadar geriye çekilmiş olması dışında kadın fazlasıyla güzeldi. Aslında bu haliyle bile vahşi bir çekiciliği vardı. Tehlikeliydi. Yine de adam ona yaklaşmak istiyordu. Kızın beyaz tişörtünü lekeleyen kan izlerini gördüğünde hafifçe kıpırdandı. Kanı sevmezdi. Korkudan falan değil, sevmezdi işte. Canlılara yaşam veren bir sıvı, canlıların içinde kalmalıydı muhakkak. Kızın beyaz ellerini lekeleyen ve kırmızı boya gibi görünen kana baktı kısa bir an için, ardından mavi gözlere kilitlendi. Bir süre hiçbir şekilde hareket etmeden birbirlerine baktılar. En sonunda ondan bir ses veya bir hareket çıkmadığında, genç kadına doğru bir adım attı ve o anda sarışının dudakları gerildi ve boğazından bir hırıltı koptu. Adam bu hareket üzerine heykel kadar hareketsiz bir duruşa kavuştu. Arkasında huzursuzca dolanan panterin gerginliğini ve korkusunu sezebiliyordu. Bir an ona mümkünse biçimlenmemesini istemeyi düşünmüş olsa da, bundan hızla vazgeçti. Bunun yegâne sebebi kalkana fazla yaklaşmış olan kadındı. Sanki çemberin sınırlarını biliyormuşçasına etrafında doladı. Adamı incelemekten çok, bir şeyi arıyor gibi kokluyordu havayı. Lucian, onun hareketlerini takip etme isteğiyle doluydu ancak bunun mücadeleci bir yaklaşım olacağı ve kadının içindeki hayvanı tahrik edeceğini tahmin ettiğinden, az önce onun oturduğu karanlık bölgeye dikti gözlerini ve kalkanı kendisine yaklaştırdı. Zindanda kadının ve adamın nefesleriyle, kadının elini yere sürttüğünde çıkan ses hariç, hiçbir şey yoktu. Fazla karanlık, sessiz, boğucu ve kan kokulu bir yerdi. Lucian boğulmaya başladığını hissetti. Yedi yaşındayken gördükleri beyninde dönüp duruyordu ve buradan hemen çıkmazsa, zihninde kalkanı ayakta tutan tüm gücü yitirecekti. Aynı anda kadın hayvani bir bağırış kopardı ve Lucian hızla ona döndü. Kalkanı geri çekmek aklına gelen ilk şey olsa da, eğer kalkan olmazsa, kadın adamın üstüne atlayacaktı ve büyük ihtimalle, kuşun boynunu kopardığı gibi, adama da zarar vermeye çalışacaktı. Yapabileceği hiçbir şey yoktu. Kadın kalkana çarpıp geri sekerken dudaklarını sıkıp olayların gidişatını izledi. Kadının haykırışı acı doluydu. Neden aniden saldırmıştı ki? O anda aklına Spade geldi. Arkasında dolanan panteri. Onu görmüş olmalıydı ve anlaşılan, bölgesinde bir hayvan olması onu deli ediyordu. Spade adamın düşüncelerini duyar duymaz biçimini kaybetti ve havaya karıştı.

    Kızıl saçlı adamın çevresini merakla izleyen gözlerden korku okunabiliyordu. Onu neyi geri savurduğunu anlamaya çalışıyor olmalıydı. İşte böyle durumlarda, keşke kalkanı insanlar için görünür kılabilmenin bir yolu olsaydı diye düşünüyordu. Kadın adama yarı yarıya sırtını dönmüş biçimde eski yerine döndüğünde, Lucian da onu takip etti. Kadın köşesine çekilip oturduğunda gözlerini adamla buluşturdu. Lucian açık mavi gözlerdeki korkunun, ince beden üzerindeki etkisini görebiliyordu artık tamamen. Dudakları sert bir çizgi halinde kapanmıştı. Lucian tek bir adım ileri atmadan onu izlemeye devam etti. Gözlerini ondan bir an için ayırmıyordu ve elinden geldiğince soğukkanlı olmaya çabalıyordu. Bu kesinlikle kolay değildi. Bedeni, geri çekilmek, arkasına bakmadan bu karanlık odadan çıkmak istiyordu. Az önceki olaya rağmen sırtını dönse ve adrenalin salgılayarak koşmaya başlarsa, kadından daha güçsüz olduğunu göstereceğinin farkındaydı. Bu da onu av konumuna sokardı ve hatta az önceki güç gösterisinden sonra büyük bir tehdit yapardı. Hayvan veya insan, tehlikeye arkasına döndüğü anda tamamen savunmasız kalırdı. Kendisi büyük ihtimalle zarar görmezdi ancak kalkanın güçlendiğinin farkındaydı ve kadın bir kez daha üzerine atlarsa, fazlasıyla büyük bir zarar görebilirdi.

    Nasıl bir yeteneği vardı ki, yan etkisi bu kadar hayvaniydi? Merak içini kurcalıyordu. Kadında bir değişim olmaya başladığını hissettiğindeyse, daha dikkatli bakmaya başladı ona. Korkusu neredeyse somut bir şeydi. Neredeyse. Beklenmedik bir anda zindanı dolduran haykırış üzerine adam ona yaklaştı hızla. Elleriyle sarı saçları kavradı, sesi değişim göstererek de olsa hala bir haykırıştı ve adam bunu dindirmek için her şeyi yapabileceğini düşündü bir an için. Acı çektiği aşikârdı sarışının ve bunu durdurmak için ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Kadının çığlıkları son kez zindanda yankılanırken, Lucian içinde bir şeylerin koptuğunu hissetti. Onun için üzülüyordu, bir yandan yanına gitmek de istiyordu ancak yaklaşmak için kalkanı kaldırmalıydı ve şu an için bunun en doğru seçenek olduğundan emin değildi. Kızın titreyen omuzlarını gördü. Korkusunu sezdi yeniden. Nefes alışlarının düzene girmesini beklerken, kızın başını kollar arasından çıkarmasını umdu bir an önce. Birkaç uzun saniye sonra, kızın mavi gözleri, titreyen dudakları ve solmuş benzini görebiliyordu adam. Gözleri birbirine değdiğinde kadının az önceki hayvani parlaklığı yitirdiğini görerek rahatladı, sarışının da başka bir sebeple rahatladığını anlamak için bir duygu okuyucu olmaya gerek yoktu zaten. Açık pembe dudaklar açıldığında, çıkacak kelimeleri duymak için dikkat kesildi, oysa kadından çıkan tek ses bir inlemeydi. Ve bu, fazlasıyla insancıldı.

    Lucian karşına oturdu, onu ürkütmemek veya sinirlendirmemek için konuşmadı bir süre sonra eski halinden eser kalmadığını görünce yavaşça gülümsedi. “ Yanına gelebilir miyim? “ Onun cevap vermeden, sadece delici gözleriyle kendisini izlemesiyle yetindi. Ardından yavaşça kalktı ve kızın yanına oturdu. Ona ne rahatsız edecek kadar yakın, ne de rahatlatabilecek kadar uzaktı. Şimdi neler düşünüyor olduğunu merak etti. Belki yaptığı her şeyi anımsıyordu, belki nerede olduğunun bile farkında değildi ancak ikinci seçeneğin doğru olma ihtimali çok daha yüksekti. Ne de olsa adamı gördüğünde rahatlamıştı, sanki onun orada olduğunun farkında değilmiş gibiydi önceden. Yavaşça sarışına yaklaştı. Mavi gözler kendisine değil de kan izinin gittiği yere kilitliydi. Onu rahatlatmak için bir şeyler söylemek istedi ancak ne diyebileceğini bulamadığında yüzünü buruşturdu. Hiçbir zaman iyi olmamıştı bu işlerde. O hep kırıp dökendi ve asla geri dönüp iyileştirmezdi kırdıklarını. “ Bir kuş. “ dedi hafifçe, gözlerini kan izlerine kenetlemiş bir şekilde. Kızın kendisine dönen başını göz ucuyla gördü ve bunu söylediği için kendisine lanet okudu. Yalan söyleyip kuşu son anda elinden kurtardığını söyleyebilirdi ancak nasıl kendisinin zarar görmediğini açıklamak fazlasıyla zor olurdu. Bu yüzden gerçekleri söylemeye karar verdi. Bunun ne kadar yıkıcı olabileceğini aklına bile getirmedi. “ Kafasını koparmışsın… “ Kızın şokla genişleyen gözlerini ve titremeye başlayan omuzlarını gördüğünde onu koruma isteği doldurdu içini. Sol kolunu kızın omuzlarına sardı ve onu kendine çekti. Sarışının solgun yüzü omzuna yaslandığında terden yapışmış sarı tutamları okşamaya, yüzünden çekmeye başladı. Kadın sakinleşmediğinde ise annesinin oğlunu sakinleştirmek için hep şarkı söylediği geldi aklına. Yüzünde bir gülümseme belirdi ve kızı sakinleştirebileceğini emin oldu bir şarkıyı mırıldanmaya başladı. Sesi sertti, evet, ancak insanlar içinde oldukları travmalardan başkasının soğukkanlılığıyla çıkabilirdi ancak.

    “ Riding on this know-how
    Never been here before
    Peculiarly entrusted
    Possibly that's all
    Is history recorded?
    Does someone have a tape?
    Surely, I'm no pioneer
    Constellations stay the same

    Just a little bit of danger
    When intriguingly
    Our little secret
    Trusts that you trust me
    'Cause no one will ever know
    That this was happening
    So tell me why you listen
    When nobody's talking

    What is there to know?
    All this is what it is
    You and me alone
    Sheer simplicity “


    Şarkı bittiğinde, sarsılan omuzlar da artık bir şekilde sabit duruyor ama kızın bedeni güçsüz bir biçimde kendisininkine yaslanıyordu. Yerde parıldayan anahtarlar dikkatini çektiğinde kızın saçlarının arasına küçük bir öpücük kondurdu, onu duvara yasladı ve anahtarı eline aldı. Üzerinde bir numara yazacağını ummuştu, ancak umutları her zamanki gibi boş çıkıyordu. Anahtarları kot pantolonunun cebine attıktan sonra kıza yaklaştı ve ayağa kalkmasına yardım etti. Kızın beyaz tişörtünü kaplayan kan dikkatini çektiğinde kaşlarını çattı ve deri ceketini çıkardı omuzlarından. Kızın siyah ceketi giymesine yardım ettikten sonra onu kucağına aldı ver merdivenleri çıktı.“ Odanın hangisi olduğunu bilmiyorum. “ Bunu bir açıklama olarak söylemişti. Kızın şu anda dinlenmeye ve aklını toparlamaya ihtiyacı var gibiydi ve uyuması bunu kesinlikle sağlardı. Kızın odasını bilmediği için de onu kendi odasına götürecek ve o uyanana kadar, koltukta oturacak, ona göz kulak olacaktı. Hiç kendisi gibi davranmıyordu ancak bu kız, kırılgan, narin ve güzel görüntüsüyle, adamın iyi yanını ortaya çıkarıyor gibiydi. Ve gözleri, o gece ölümünü izlediği kadının gözlerinin bir yansıması gibiydiler. Belki de o kadını kurtaramamıştı ancak kolları arasındaki narin bedeni kurtarabilirdi. Zindanın kapısına ulaştıklarında kızı ayakları üzerine bıraktı ve sağ kolunu kızın beline sardı, bu sırada sarışın da sol kolunu adamın boynuna sarmıştı. Aslında onu yürütmenin kötü bir fikir olduğunun farkındaydı ancak onu kucağına alırsa herkes garipseyecekti ve onlarla uğraşacak takati kalmamıştı. Kalkanın yan etkileri ortaya çıkmaya başlamıştı.

    Nihayet odasına vardığında elini pantolonun sol cebine attı ve anahtarı çıkararak kilide soktu. Hem sarışın hem de Lucian, güçlerinin son damlasını kullanarak içeri girdiler, adam ayağıyla kapıyı kapattı ve yatağa ulaştıklarında yalpaladı ikili. Kızıl saçlı adam, kızı lacivert örtülerin üzerine bıraktıktan sonra ceketi çıkarmasına yardım etti ve kan lekesiyle karşılaştı tekrar. Dolabına gitti, kendisine bol gelen gri bir tişörtü aldı ve kızın yanına döndü. Gri tişörtü giydirdikten sonra el yordamıyla beyaz tişörtün kollarını çıkardı ve sonra kafasından çekti. Kızın üstündekini çıkarıp, yenisini giydirmek elbette daha kolaydı, ancak sarışın buna sinirlenebilirdi ve adam da bir şekilde onun gözünde fazlasıyla rahat biri olarak kalmak istemiyordu. Oysa normalde, odasına getirdiği bu sarışından farklı bir kız olsa, şimdiye dek sevişiyor olurdu. Kızın birbirine giren sarı saçlarını düzeltti parmaklarını aralarından geçirerek ve eline değen parmakları hissetti. Kan, pıhtılaşmıştı ve o kabuğumsu rengini almaya başlıyordu. Elinde olmadan kızdan biraz uzaklaştı ve sırf kan yüzünden ondan uzaklaşmış olması sebebiyle kendinden utandı. Odanın bir kenarına yığılı sus şişelerinden aldı ve yerde bulduğu bir havluyu ıslatarak kızın ellerini silmeye başladı. Kan tamamen çıktığında, yaptığı işten memnun bir sanatçı edasıyla gülümsedi ve yataktan kalkıp havluyu çöpe attı. Döndüğünde, kızın bedenini çevresine sardı yorganı. “ Şimdi biraz uyu, olur mu? ”



    Kendini başka bir gibi hissediyordu. Daha iyi biri gibi, daha güvenilir, sevilmesi çok daha kolay, sırları olmayan, yardım etmek için kendi hayatından vazgeçebilecek biri gibi. Oysa hiç mantıklı değildi bu. İnsanlara göre değişim göstermeyen bir kişiliğe sahipti ne de olsa. Ya da o, öyle sanmıştı uzun yıllar boyunca. Bu kız, ona iyi olmasını sağlayacak bir şeyler yapıyordu, ruhsal açıdan. Onun yanında olmak, kendi ruhunda kilitli tuttuğu bir kutuyu açmak üzere olmak gibiydi adam için. İçinden ne çıkacağını bilemiyordu. Belki bir gemi kazasından kalan kokuşmuş yemekler, çürümüş bir iskelet veya yıpranmış giysiler çıkardı belki de değerli taşlar ve altınlarla dolu keseler… Açana kadar bilemeyecekti bunu. Açmayı da pek istemiyordu aslında. Değişmek? Zaten değişiyordu her geçen gün, yüzünde beliren derin kırışıklıklar, sesindeki o oldun ton ve bakışlarındaki soğukkanlılık değişimle kazanılmıştı. Tabii sadece bedensel değişimle sınırlı değildi. Değil gibiydi. Şimdiye dek, tam şu ana dek geçirdiği hiçbir değişim adamın bir yandan yüz seksen dereceye yakın bir şekilde değişmesiyle boy ölçüşemezdi. Elini kısa saçlarının arasından geçirdi. Ona neler oluyordu? Kızın yanında kalmak istiyordu, onu uyurken izlemek ve nihayet o vahşi yaratığın pençesinden kurtulduğuna emin olmak. Kendisi için değil, asla, sadece onu acı çekerken görmek yüzünü buruşturmak ve kusmak arasında bir yerlerde, garip bir his yatıyordu içinde. Ona yakın olmak istiyordu, tanımak, fikirlerini anlayabilmek, onun zihninde olabilmek… Komikti. Gerçekten de, komikti. Lucian Langeais bir kadına ilk kez sadece bedenen değil, ruhen de yakın olmak istiyordu.
    Gözleri onun acıyla buruşan yüzünde gezindi. Acısını nasıl dindirebileceğini bilebilseydi keşke. Bunu bilebilmek için bir büyük bir bedel ödemesi gerekse bile, o an hiç beyninde tartmadan öderdi bedelini. Ruhunu satabilirdi hatta, eğer gerekli olan buyduysa. Yeter ki sarışın kadının acısı dinsin. Aklının bir köşesi, kadınla başka bir şekilde tanışmış olsa, ona acı vermekten, yüzünün acıyla buruşmasından, dudaklarından kopacak çığlıklarından ve moraracak teninden fazlasıyla zevk alacağını fısıldıyordu, susturdu. Bu kadınla, en zor anında değil de normal bir şekilde karşılaşmış olsa onun için bir şeyler ifade ederdi yine. Farklı bir şey vardı onda, adamı kendine çeken. Gözlerindeki bir parlaklık, belki dudaklarının ve omuzlarının tir tir titremesine karşın ağlamamış olması ve güçlü durması adamı etkilemişti belki. Aklından neler geçtiğini bilebilse, emindi ki düşüncelerinden de etkilenirdi. Ya da onunla ilgili her minik şeyden. Merak içinde gittikçe yayılırken daha adını bile bilmediğini fark etti. Komik. Yatağın lacivert çarşafları arasında yatan bir sarışın vardı ve Lucian hakkında adı ve yaşı da dâhil, somut hiçbir şey bilmiyordu. Bilebildiği şeylerse tahminler ve gözlemlerdi yalnızca. Mesela güçlüydü ve anlaşılan yardıma muhtaç olmaktan pek hoşlanmıyordu. Zaten muhtaç olmaktan kim hoşlanırdı ki? Hele insan denilen bu aciz varlıkların en hayranlık uyandırıcısının bile en büyük zaafı, birilerine, ne kadar az da olsa ihtiyaç duymakken, hiçbir insan sevemezdi bu olayı. Belki korkusuzdunuz, çok cesurdunuz ya da fazlasıyla umursamazdınız yaşamınız konusunda. Gene de fark etmezdi hiçbir zaman. Ölürken yalnız olmayı kim ister ki?
    Kızın narin parmaklarını elinin çevresinde hissettiğinde, kızın beyaz teninin, tenindeki o görüntüsüne baktı bir an için, ardından mavi gözlerine. Bir şeyler okuyordu. Bir istekten daha kibar. Bir rica. Başta anlamadı ne istediğini. Aklına ilk gelen şey de suya ihtiyacı olabileceğiydi lakin çok kısa bir süre sonra kız elini aşağıya, yatağa doğru kaydırdı ya da elini daha fazla yukarıda tutamadı –karar veremiyordu- ve uzun parmakları yatağa çarptı bir balerinin düşerken bile sahip olduğu o kusursuz zarafetle. Kızın ne istediğini anladı. Yanımda kal. Hatta benimle uyu diyor bile olabilirdi, ancak o kadar ayrıntılı düşünemiyordu henüz. Kalkan, etkilerini göstermeye başlamıştı. İçindeki tüm gücün çekilmeye başladığını hissetti. Başı döndü hafifçe, gözlerini açıp kapadı ve bulanık, sallantılı görüntünün netleşmesini sağlamak için kıza odaklandı. Zaten odadaki her minik ışık zerreciği kadının çevresini sarmış, hatlarını belirginleştirmiş gibiydi veya kalkanını kendi sınırları üzerinde güçlendirmeye çalıştığı için yan etkiler beynini etkiliyordu.


    " Benimle... Uyur musun? "


    Kızın sesini, konuşurken ki sesini ilk kez duymuştu ve ne kadar az önceki haykırışları nedeniyle kısılmış ve acıyla değişmiş olsa da, etkilenmeden edemedi. Bu ses, gece uyuyamadığınızda konuşmak isteyeceğiniz bir sesti. Yüzünde minik bir gülümseme belirdi, evet anlamına gelecek şekilde salladı başını. Konuşmaya çalışsa, yapamayacakmış gibi bir his vardı içinde. Zaten kısa sürede bu hissin gerçek olduğu ortaya çıktı. Kıza cevap vermek için araladı dudaklarını ancak o dört kısa harfi bir araya getirip konuşamadı bir türlü. Hali fazlasıyla komikti. Kalkan ses tellerine zarar vermişti anlaşılan. Ve beynine. Beyninde kesinlikle bir sorun vardı. Düşünmeye çalıştığında migrene vuran bir baş ağrısıyla karşı karşıya geliyordu. Sanki biri beynine metal bir duvar örmüş, bu duvarın geçilmesini de yüksek voltajlı bir elektrik kaynağını duvarın çevresine yollayarak sağlıyor gibiydi. Bu düşünceyle yüzünü buruşturdu. Belki uyursa, tam da kızın istediği gibi, o da kendine gelebilecekti. Elini hafifçe, güve vereceğini umduğu bir jestle kızınkine sürttü ve yatağın diğer kenarına geçti. Üzerindekileri çıkaracak gücü bırakın, yatağa kibarca uzanabilecek kadar, ya da bunu düşünebilecek kadar bile gücü kalmamıştı. Bedenini yumuşak yatağa serdi ve bu temasla sarsıldı yaylar. Başını kıza döndü, fazla küçük ve savunmasız görünüyordu Lucian’a. Elini uzattı ona ve zindanda yaptığı gibi sol kolunu kızın omuzlarına sarıp, kendine çekti yavaşça. Kızın başını omzuyla göğsü arasında kalan noktaya yerleştirdikten sonra, sağ eliyle belini sardı hafifçe ve rahatsız olmadığından emin olduğunda, gözlerini kapattı. Kızın bedeni, adamınkinin çevresinde kıvrıldı, Lucian sağ eliyle yorganın ucuna uzandı ve bedenlerini laciverte gizledi. İsmini bilmediği sarışının düzene giren ve yavaşlayan nefes alışları ve odada yankılanan derin sessizlikte düzenle atan kalbinin sesi, adamın bedenini rahatlattı, gözlerini kapanmaya başlarken fısıltısını duydu. " Froydis.” Doğru duyduğundan emin olmak istedi. Ardından boğazını temizledi ve sesinin çıkacağından emin olduğunda cevapladı onu. “ Lucian… Tanıştığımıza sevindim Froydis. “ Ardından gözlerini kapattı.


      Karanlık bir tünelin içinde yürüyor. Yön duysunu yitirmiş. Kendi çevresinde bile dönüp duruyor olabilir. Farkında değil. Karanlık o kadar yoğun ki, teninde ağırlığını, kulaklarında sessizliğini, dilince o çürük tadını, burnunda küflü kokusunu alabiliyor. Ancak durmuyor. Adımları birbirini takip ediyor hızla. Çok hızlı. Koşmaya başlıyor. Nereye gittiğini bilmiyor. Önemsemiyor. Bir hedefi yok. Hayır, var. Tek bir hedefi var. Kurtulmak. Ölmek de bir kurtuluş. Elleri pantolonun kemerinde geziniyor ve silahın soğukluğunu hissediyor. Başına dayamadan önce emniyet kilidini açıyor. Rus ruleti oynamıyor. Silahı dolu, bunu biliyor ve ölmek de istiyor zaten. Kurtulmak için. Gözlerini kapatıyor. Sonra ışık. Göz kapaklarının ince dokusundan sızan, farklı şekiller ve renkler oluşturan parlak bir ışık. Silah elinden düşüyor. Gözlerini aralıyor. Tünelin ucunu görüyor. Koşuyor. Yorulduğunu hissetse bile durmuyor. Acıkıyor, susuyor ama asla, asla durmuyor. Çıkışa ulaşıyor. Parlaklık dayanılamayacak bir raddeye eriştiğinde onu görüyor. Mavi gözler.



    Gözlerini araladığında, odasının dün geceki dağınıklığıyla karşılaştı. Çöpe attığı bir havlu, kırmızıyla lekelenmiş bir havlu, kutunun içinden sarkıyordu. Yüzünü buruşturdu. Vücudundaki her bir kas sanki maraton koşmuş gibi acıyordu. Bir de bir şeyler, yanlış geliyordu. Sanki bir şeyi, birini, unutmuş gibi. Başını hızla sol yanına çevirdi ancak zaten ağırlığını hissetmediği için, gitmiş olacağını tahmin etmişti. Sadece emin olmak için baktı sol yanına. Gece mi yoksa sabah mı çıktığını bilmiyordu. Ancak bunun sabah olduğunu düşündü. Gece birkaç kez uyanmıştı ve her defasında kıza daha da çok sokulmuştu. Elinde olmadan kocaman bir gülümseme yayıldı. Artık adını biliyordu. Yataktan doğrulduğunda iki şey dikkatini çekti. Masanın üzerinde bir tepsi, mantar panonun üzerine yapıştırılmış ve kıvrık harflerle yazılmış bir not. Bu noktada yüzündeki gülümseme daha da samimi bir hal aldı. Çevreye yayılan yemek kokusuyla birlikte guruldayan karnını önemsemedi ve daha dikkatli kokladı çevreyi. Tişörtünden gelen parfüm kokusunu aldığında kızın ismini mırıldandı sadece ve ardından yataktan kalkıp tepsiye yaklaştı. Gözleri nota kaydı. “ Teşekkürler, Lucian. –Froydis. “ Hafif bir rica ederim mırıldandı dudakları arasında ve bir an için, gerçekten sadece bir an için arkasını döndüğünde banyonun eşiğine yaslanmış ıslak saçları ve su damlalarıyla parlayan bedenine sarılmış bir havluyla, Lucian’ı izleyen bir Froydis canlandı gözünde. Gerçek olması umuduyla döndü arkasını ama elbette sonuna kadar açık bir kapı ve karanlık bir banyoyla karşılaştı. Kahvaltısına geri dönerken, sandalyeye asılı gri tişörtü fark etti. Froydis’e giydirdiği tişörttü bu. Kanlı tişörtü giyerek kendi odasına dönmüş olabileceğini düşününce hafif bir kahkaha kaçtı dudaklarından. Kanı gören birine ne cevap verdiğini gerçekten merak ediyordu. Üstündeki tişörtü çıkardı ve gri tişörtü giydikten sonra sandalyeye oturdu. Gözleri tekrar teşekkür notun iliştiğince kurnazca sırıttı ve pantolonun cebini yoklayarak kızın oda anahtarlarının içinde olduğuna emin oldu. Yüzündeki gülümseme genişlerken, eline hala sıcak olan kahveyi aldı ve dudaklarına götürmeden önce mırıldandı.


    “ Eninde sonunda, anahtarlarını almaya geleceksin, Froydis. “

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Demeter
Yönetici | Tanrı/Tanrıça
Yönetici | Tanrı/Tanrıça
Demeter


Lakap : Mevsimler ve Anne Sevgisi Tanrıçası.
Mesaj Sayısı : 111
Drahmi : 165
Kayıt tarihi : 21/10/11

RP Puanı
RP Puanı:
Langeais, Irene. Left_bar_bleue100/100Langeais, Irene. Empty_bar_bleue  (100/100)

Langeais, Irene. Empty
MesajKonu: Geri: Langeais, Irene.   Langeais, Irene. Icon_minitimeCuma Kas. 04, 2011 5:53 pm

RP puanınız 100, aramıza hoş geldiniz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Langeais, Irene.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Heroes Of Olympus :: Karakter :: RP Puanı :: RP Puanı Edinme-
Buraya geçin: