Kamptaki beşinci günümde kendime bir pegasus seçmeye karar verdim. Her avcının en sadık dostu pegasusu olurmuş derler. Benim de efsanelerdeki gibi sadık bir pegasusum olmalıydı! Sabah toplantılarından hemen sonra tek başıma ahırlara doğru yol aldım. Onu nasıl seçeceğimi merak ediyordum. Herkesin değişik bir hikayesi vardı. Acaba benim ki nasıl olacaktı? Ahırlara gelince meraklı bir şekilde içeriye girdim. Duyduğum ilk ses melodik bir şekilde kişnemeleri oldu. Gülümseyerek uzun ahırın içinde yürümeye, iki yanda duran pegasuslara bakmaya başladım. Hepsi süper görünüyorlardı. Rengarenk olanlarından düz renkli olanlarına kadar her çeşit pegasus vardı. Hepsinin bölmesinin kapısında isimleri ve sahiplerinin isimleri yazıyordu. Tanıdığım bir kaç isimden sonra bir isim beni son derece şaşırttı; ''Sahibi: Miranda Isabelle Hemingway. Adı: Lyssa'' Şaşkınlık ve ürpertiyle bölmenin önünde kalakaldım. Etrafıma bakınarak bir kamp görevlisi falan aradım ama kimse yoktu. Pegasus benim için çok önceden seçilmiş ve oraya konmuştu. Bölmenin yarım kapısından içeri doğru baktım. Karanlıktan başka bir şey yoktu. Merakla kapıyı açtım. Kapının açılmasıyla rengarenk bir toz bulutu ortalığı kapladı. Ne olduğuna anlam veremeyerek geriye doğru adım attım. Toz bulutu dağıldığında boş olan yerde simsiyah tüyleri ve iri mavi gözleriyle bana bakan bir pegasus buldum. Sahibini tanımışcasına kafasını eğdi ve gür bir sesle kişnedi. Ona doğru yaklaştım. Kafasını sevmem için öne doğru uzattı. Elimle burnundan yukarıya doğru sevmeye başladım. Tüyleri yumuşacıktı. Adını söyleyerek onu selamladım. ''Hoş geldin, gecenin güzel kızı Lyssa.''